Günümüzde ülkemiz için en büyük sorun maalesef ki şiddet oldu. Trafikte şiddet, kadına şiddet, sağlık çalışanına şiddet, hayvanlara şiddet...
Her sorunda olduğu gibi asıl tedbir, şiddeti kaynağından engellemektir. Yani şiddet oluşturabilecek durumları ortadan kaldırmaktır.
Söylemesi kolay ama yap yapabilirsen! Başta annesi, ailesi olmak üzere tüm çevresi tarafından maço (İspanyolca şövalye, kadın uğruna her şeyi göze alan erkek anlamına gelirken, ülkemizde kadına karşı egemenlik kuran, kaba erkek anlamındadır) olarak yetiştirilmiş bir delikanlıya şiddetin çözüm olmadığını anlat anlatabilirsen!
Kahvede 'Doktora şöyle tükürdüm' diye ballandıra ballandıra yaptığı şiddeti anlatan şahıs, kendisine hayran hayran bakan kitleyi görünce yaptığından hiç utanır mı!
'O da haketmişti' tepkisi ile karşılaşan maganda bu huyundan vaz geçer mi! 'Sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin' diyerek yetiştirilen kocaya kadına şiddetin topluma verdiği zararı anlar mı!
Nitekim paşadan sonra başlayan, sağlıkçılara haddini bildirme siyaseti ve yanlış sağlık politikaları sonucu ortaya çıkan her türlü sağlık sorununun müsebbibi olarak gösterilen sağlık çalışanlarının, aslında bu sorunda masum olduğunu anlatabilir misin!
Sevgisiz yetişmiş bir şahsa, hayvanlarında can taşıdığını anlat anlatabilirsen!....
Kısaca bu örneklerin ardı arkası kesilmez!
Peki, kaderimize boyun eğip, trafik canavarından sonraki en büyük problemi kabullenelim mi? Elbette hayır! Nasıl hastalıklaraçare arıyorsak, nasıl hastalarımızı iyileştirmek için yoğun çaba sarf ediyorsa şiddet illetine de çare aramak zorundayız. Şiddeti bir bütün olarak ele almalı ve her türlü şiddeti yok etmek için çaba harcamalıyız.
Ben kadına şiddet ile mücadele edeyim, onlar çocuklara şiddet ile uğraşsın! Ben hayvanlara şiddet ile mücadele edeyim, onlar sağlık çalışanlarına şiddet ile uğraşsınlar! Bu durum bölünmüşlüğü ortaya çıkarır ve bölünmek yok olmanın başlangıcıdır. Her türlü şiddete karşı bir olunmalı, birlik olmalı bir olmalı! ‘Bana dokunmayan mahlukat bin yaşasın’ dememeli. Bir gün o mahlukat dönüp seni de bulabilir.
Bu mahlukatlara yüksek cezalar vererek, şiddet sorunu çözülür mü? Yıllar öncesi ülkemizde trafik cezaları peşin(!) ödenirken, alamancı diye tabir edilen gurbetçi kardeşlerimiz sınır kapısından girer girmez, mengeneden kurtulmuş gibi, bir ok misali araçları ile trafiğe fırlarlarlardı. Yurt dışında tüm kurallara uyan,hız yapmayan kardeşimiz trafik canavarına dönüşürdü. Çünkü yurt dışındaki kadar yüksek cezalar yoktu, şayet ceza yazılacak olur ise peşin ödeme ile daha uygun halledilebiliyordu! Bu örnekte de olduğu gibi ceza bir nebze azaltabilir, ancak sadece bilinçaltına iter. Fırsatını buluncada çok daha şiddetli bir şekilde ortaya çıkar.
Ben şiddeti önlemek için alternatif bir yöntem önereceğim.
Nedir bu yöntem?
Alfred Nobel, insanlara yararlı olması icat ettiği dinamiti, savaşlar ve insanları yok etmekiçin kullanılmasına çok üzüldüğü ve bundan dolayı Nobel Ödülleri için servetini bağışladığı söylenir. Aklıma takılan asıl soru şu; ne kadar iyi niyet ile tasarlanan bir icat, kötü emellere alet olabiliyorsa, kötü olan bir durumda iyi niyet amacı ile kullanılabilinir mi?
Evet! Mahalle baskısından söz ediyorum.
Siyasi söylemlerde baş aktör olan mahalle baskısının tanımı da net değildir. Her görüş kendi açısından tanımladığı için onlarca tanım yapılabilir. Ahlak, örf, anane, kanun ve işimize gelen kurallar olarak adlandırabiliriz. Ülkemiz gibi birçok kültürün bir arada yoğrulduğu bir coğrafyada nerdeyse her şehrin, her mahallenin ayrı bir mahalle kuralları vardır. Bu kurallara uymayanlar önce ayıplanır, sonra laf tacizine uğrar ve en sonunda hiç kimse onunla iletişim kurmaz. Ya mahalle kurallarına uyar, ya da bu diyardan giderler. Yani eninde sonunda ‘Mahalle baskısı’ galip gelir.
Bizlerin de her çeşit şiddete karşı çıkıp kamuoyu oluşturmamız gerekir. Kampanyalarla şiddetin kötü sonuçlarını göstermemiz gerekir. Bu kampanyalar o kadar etkili olmalı ki şiddet uygulayan kişi mahalle baskısı altında kalmalı. Kahraman değil sorunlu kişi olduğu ve sorun yarattığı anlatılmalı.
Oysa ülkemizde kahraman gibi karşılanıyor. Bir tek sokağa çıkıp ‘seninle gurur duyuyoruz’ sloganı atılmıyor. Kadına şiddet gösteren mahlûkatı annesi yüreklendiriyor, tebrik ediyor. Çocuğuna şiddet göstereni ‘büyüğüdür ne yapsa yeridir’ deyip alkışlıyor. ‘Dayak cennetten çıkmadır.’ deyip ustanın çırağa uyguladığı şiddeti haklı gösteriliyor. ‘Ya bu hasta yaşar, ya da sende ölürsün’ repliği ile kurtçuk vadisi gibi ‘reyting için her yol mübahtır’ anlayışı hakim olan dizilerle sağlıkta şiddet körükleniyor. Trafikte yol vermedin diyeinsanlar öldürülüyor.
Bu durumu değiştirmemiz lazım. Şiddet gösterenin ne kadar aciz ve sorunlu olduğunu anlatalım. Şiddet görenin değili şiddet gösterenin sorunlu olduğunu halka kabul ettirelim. Her türlü şiddete karşı tek vücut olup, hep birlikte mücadele edilim. Şiddete karşı, tüm dernekler, tüm sivil kuruluşlar, tüm resmi kurumlar birleşip, ‘ŞİDDETE KARŞI PLATFORM’ oluşturalım. Mahalle baskısı nasıl olurmuş gösterelim.
Unutmayalım;
SUSMA!
SUSTUKÇA SIRA SANA GELECEK!