Gerçekçi Bir Öneri



Uzm.Dr. M. Murat OKTAY
[email protected]


Gece saat 03.15

Acil Servise tekerlekli sandalye eşliğinde, sırtı annesi tarafından ovalandığı halde 25 -30 yaşlarında bir hasta getirildi. Sandalyenin bir ucundan hastanın küçük kardeşi olduğunu sandığım yine yirmili yaşlarda olan bir delikanlı tutuyordu. Annenin bakışları bağıra çağıra sürükledikleri oğlunun acılarının tüm kaynağının biz acil servis doktorları olduğunu söyleyen bir atmaca gibi sert ve saldırıya hazırdı. Saldırının nereden geleceğini anlamış bir kurmay edasıyla ön-alma babından, hızlı bir hareketle hastanın sedyeye geçişine yardım ettim. Savaşkan ablayla göz teması kurmadan, hemen muayenemi yapıp gerekli tedaviyi durumun aciliyetine yakışan bir ses tonuyla hemşire arkadaşıma söyledim.

Küçük kardeş arabayı acil kapısının önünden çekmek üzere dışarı çıktı. Bu sırada, şahin bakışlı anne, beni yanıltmamacasına hastayla kimsenin ilgilenmediğini, ’Hastamız ölsün mü?’ nidaları eşliğinde (ki bu ilkokulda bir okuma fişi midir, ne bileyim sağlık haftasında söylenen bir şarkının nakaratı mı? Herkes tarafından aynı dokunaklı tema da söylenir) çatışma pozisyonuna geçti. Bilinçli bir temkinlilik içinde olayı izlerken Dr. Mustafa beyin tüm iyi niyeti ve kromozomal bir geçiş sonucu sahip olduğuna inandığım efendiliği ile hastaya yöneldiğini gördüm. Her şey kontrolüm altın da idi ve ben servis kıdemlisi olarak öyle çömezini sıkıntılı işlere sokacak bir adam asla değildim. Gerçekten de kan kokusunu almış ve daha hasta içeri girerken Mustafa’ya söylemiştim bu kadının kavga çıkaracağını.

Dr. Mustafa Bey hastaya daha yaklaşmadan şahin kanattan olan anne o sihirli sözleri söyledi.

-Televizyonlarda filan boşuna dövüldüğünüzü göstermiyorlar!

Daha anne sözlerini tamamlamadan sedyede kıvranan hasta dinimizden imanımızdan başlayıp sülalemize uzanan genişçe bir hattı cinsel istismar konusu yaptı. Saniyenin sanırım milyonda bir hızının altında ki bir zamanda, ta en tepedeki saç telimin scalpe yapıştığı yerden ayak başparmağımın tırnak yatağına değdiği son noktaya uzanan bir alanda, yüksek voltajlı bir gerilime tutuldum. Mustafa’nın ilk kez duyduğum öfkeli sesi kendimi yatıştırmak konusunda kendiyle savaşan beni sakin olmam konusunda ikna etmeye yetti. Yürürken bile görmeden bir karıncayı incitmeyelim inceliğinde olan Mustafa’yı kolundan tuttuğum gibi geri çektim. Sırtımı deske yaslayıp,  intern doktora hastane güvenliğini aramasını söyledim. Gözüm park yerine giden kardeşin kaç kişiyle döneceğini bekler vaziyette kapıdaydı. Nede olsa bu işler de deneyimliydim. Üstelik zamanın Ankara Valisi Tandoğan’dan gelen bir yönetim anlayışla ‘kavga edilecekse de ben edecektim’.

 Beklediğim adam kapıdan girince ona doğru yöneldim. Beyefendiyle başlayıp ailesinin efendi olması gerektiğini ifade eden birkaç söz söyleyerek savunma hattını oradan kurmaya başladım. Yaşı diğerlerinden küçük olan bu şortlu adam, ayaküstü beni dinledikten sonra sedyenin başında duran annesine yöneldi. Bense sırtımı deskin olduğu tarafa sağlama alıp artık kadrosu tamamlanmış olan karşı tarafla gerekirse yumruklaşmayı hesaplayan bir pozisyona geçtim. Gözüm onların üzerinde. Bizim Mustafa’ya bile bakmıyordum.

Ama bu sırada inanılmaz bir şey oldu.

Sedyede ailesini dinleyen bu genç adam, annesine söz hakkı bile bırakmadan

‘Dışarı çık, doğru dışarı ‘  diyerek annesini dışarı yollayıp sedyede hasta yatan ağabeyine  ‘sen de hastaysan efendi efendi yerinde dur yoksa defol git dedikten sonra, bana yönelip herkesin duyacağı bir sesle onlar adına özür diledi.  Bir saatten fazla tedavisi süren hasta ve şahin bakışlı annenin bir daha ses çıkmadı. Ve ben dahil, biz tüm acil çalışanları orda öylece olanı biteni tüm şaşkınlığımızla izleyip bir yaşımıza da ha girdik.

Olanları salim bir kafayla düşünürken bir şeyi fark ettim.

Bizler Acile Servisimize gelip orayı burayı dağıtan, bizlere hakaret eden, rezalet çıkaran ‘insanlar’a öyle alışmışız ki! Normal bir insan evladı bize ermiş gibi geliyor. Ancak yine de rezalet çıkardıkları için işleri bir an önce görülen ‘insan’ların yanında bu insanlara haksızlık edilmiş olunmuyor mu?

Sayıları gittikçe azalan, aklı başında rica etmesini, teşekkür etmesini bilen gerektiği yerde özür dileyen ne bileyim tahlil sonuçlarını beklerken bize söylenmeyen canlı kanlı insanlardan söz ediyorum. Bu değerlerin bir meziyet olmadığının ben de farkındayım. Ancak içinde bulunduğumuz durum öylesine vahim ki bu tür insanların ödüllendirilmesi ve öne çıkarılması gerektiğini düşünüyorum.

Bu konu da ayrıntılarını gelecek yazıya bıraktığım bizlere insan gibi davranan hasta ve hasta yakınlarına  ‘AYIN ACİL DOSTU’  ödülünü vermeyi öneriyorum. Hastanede örnek davranış modeli oluşturabileceğimiz bu uygulama için katkılarınızı bekliyorum.

 

Bu makale 7672 kez görüntülenmiştir.

Yorumlar

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.

16.07.2013 21:01:39 Cuma Yıldırım
Murat beyin bu önerisini göz ardı etmemek gerek. Bu bir proje olarak hazırlanabilir. Ya da üniversitemizde yürütülmektedir olan toplumsal duyarlılık projesi olarak hayata gecirilebilir
16.07.2013 21:02:55 Cuma Yıldırım
16.07.2013 21:01:39 Cuma Yıldırım Murat beyin bu önerisini göz ardı etmemek gerek. Bu bir proje olarak hazırlanabilir. Ya da üniversitemizde yürütülmekte olan toplumsal duyarlılık projesi gibi bir proje olarak hayata gecirilebilir
16.07.2013 21:03:02 Cuma Yıldırım
16.07.2013 21:01:39 Cuma Yıldırım Murat beyin bu önerisini göz ardı etmemek gerek. Bu bir proje olarak hazırlanabilir. Ya da üniversitemizde yürütülmekte olan toplumsal duyarlılık projesi gibi bir proje olarak hayata gecirilebilir
16.07.2013 21:03:08 Cuma Yıldırım
16.07.2013 21:01:39 Cuma Yıldırım Murat beyin bu önerisini göz ardı etmemek gerek. Bu bir proje olarak hazırlanabilir. Ya da üniversitemizde yürütülmekte olan toplumsal duyarlılık projesi gibi bir proje olarak hayata gecirilebilir

Yazarın Diğer Köşe Yazıları

YAZARLAR


AYIN MAKALESİ