Yüksek devlet ricalinin tavsiyelerini emir telaki edip üç çocuk sahibi olmuş bir vatan evladıyım. Meğer benim saatim ‘şimdiki çocuklar harika’ vaktine takılı kalmış. Şimdiki çocuklar başa bela, bildiğiniz gibi değil.
- Baba kanserin tedavisini sen mi buldun?
- Hayır, babamın arkadaşı O bi kere… Öğle değil mi baba? sizin hastanede bulundu..
- Hayır, kızlar kanserin tedavisi daha tam bulunmadı.
- Peki, baba siz hangi hastalığın ilacını buldunuz?
- İşte kem de küm… Sizin dersiniz yok mu? bakayım.,
Bu sırada ufaklık televizyonda ‘bilim çocuk ‘ izlemekte olup o sarsıcı soruyu sorar.
- Peki, baba siz hiç buluş yaptınız mı?
- Yetti be susun da şu konuyu bitireyim, bakın sizin yüzünüzden dikkatim dağılıyor.
Bu yaştaki çocukların soracağı sorular değil bunlar!!!
Hedef benim belli!!!
Zamanlaması da manidar üstelik.
Amaç, kamuoyu önündeki itibarımın sarsılması.
Evdeki otoritemin ortadan kaldırılmasını isteyenlerin işi olmalı bu. Ve pek tabi ki ‘paralel bir odaktan ‘ yönlendiriliyorlar bu çocuklar.
Hepsinin hesabını göreceğime kuşkunuz olmasın.
Yönlendirme paralel odaktan kaynaklı olsa da kendi gerçeğimizi ben biliyorum, tıpkı sizlerin de bildiği gibi.
***
Ülkemizde üniversiteler ve araştırma kurumlarının bilimsel işlevselliği tartışması üzerine yıllardır yazılıp çizilir. Halen çalışmakta olduğum anabilim dalı fakültemizde en fazla yayını yapan ikinci bölüm olmasına rağmen, konu tartışmaya açıldığında eminim ki bizim üniversitemizde bile çoğu kişinin mangalda kül bırakmayacak pek çok sözü vardır.
Ancak sonuç hep aynı; boş küme.
Hatırlarımsınız bilmem ama bir bakanımız yakın bir geçmişte, Türklerin buluş yapamayacağı bu konuda yeteneklerinin olmadığını ifade etmişti. Kimileri alınganlık gösterse de yalın bir gerçeği ifade etmişti sayın bakan.
Peki, ama neden?
Coğrafyamız ve tarihimiz üzerine hamasi laflar etmeden önce şu gerçeği teslim edeceğiz. İnsanımızın söylence kültürü, yazın kültürünün hep önündedir. Bu ise yerleşik yaşama geç kalmış göçebe toplumlarının tarihsel zorunluluğudur. Çünkü yerleşik yaşama dayalı üretim ilişkileri, talancı göçebe topluluklardan farklı olarak sürekli artan ihtiyaçlara karşılık, üretimde bulunmak zorundadır. Bunun sonucu da yeni üretim araçları üretmek oluyor. Büyük sanayi devrimi bunun ürünüdür.
Üretim ise ilk olarak zihinde başlar. Bilimin bilgiden türetilmesi zihnin, düşüncenin bir yeniden üretim faaliyetidir.
Ama önce ihtiyaç duymak gerekiyor.
Sonra bu ihtiyacı anlayan ve buna uygun düşünce üretebilen bir ‘bakış açısı’ tabi ki.
Kısacası genetiğimize, genlerimize işlemiş düşünme biçimlerinden sıyrılmakla işe başlamalı. Yani bakış açımızı değiştirmek ilk işimiz olmalı bilimsel düşünüş için.
***
Hadi hep birlikte sorular soralım kendimize.
Bilgi nedir?
Bilim nedir?
Bilimsel olan ve bilimsel olmayan bilgiyi ayırmanın ölçütleri nelerdir?
Bilim nesnesi nedir?
Gerçek nesne ile bilim nesnesi bir ve aynı şeylerimidir?
Bu ayrımı yapmamın bilimsel anlamı var mı dır ?
Hadi bir soru daha soralım.
Maddi gerçeği içinde barındıran dünya ile bizim zihnimizde var olan dünya örtüşür mü?
Yani gerçek gerçek ile nesnel gerçek çakışık mıdır?
Soru çok.
Tabi ki soru sormak, soruyu doğru sorabilmek ‘sorunsalın’ dışına çıkmak için temel önemdedir.
Bilim eyleyişinin vazgeçilmezi yeni bir paradigma kurabilmekten geçiyor. Bunun için bakış açının sıradandan farklı olması ise bir zorunluluk.
Peki, ne yapalım!
Geleneksel retorikten çıkmak için hep birlikte sorular soralım.
Mesela bir ATOK’ ta ‘Bilim, Düşünme Biçimleri ve Bilimsel Düşüncenin İlkeleri’ üzerine bilim felsefesi tartışalım.