Mustafa Koç'un ardından



Prof. Dr. Başar CANDER
[email protected]

Geçen yıl nisan ayında büyük acil tıp kongremiz vardı. Üç kongre bir aradaydı; ikisi uluslar arası, biri ulusal. Bu kongrelerimiz acil tıp camiasını bir araya getiren, tüm sorunlarımızın konuşulduğu, bilimselliği kadar sosyal aktivasyonların da yer aldığı çok önemli organizasyonlar hâline dönüştü. Kongrelerimizin açılış törenleri ise çok daha farklı ve renkli bir atmosfere sahip. Ondan fazla ülkenin dernek başkanı açılışta konuşma yapmış, acil tıp için global bir bakış açısı sunmaya çalışmıştı. Yine, açılışta ülkemizin en önemli değerlerinden biri olan Prof. Dr. Gazi Yaşargil Hocamız, iki saate yakın unutulmaz bir dersi muhteşem hafızasıyla anlatmış, yabancı bilim adamlarının ilgiyle dinlediği derslerden sonra hemen hepsi Sayın Hocamıza hayranlıklarını ifade etmişlerdi. Kendisine uluslararası kategoride “Acil Tıp Altın Ödülü”nü tevdi etmiştik.

Bu renkli ve sıra dışı açılış töreninde ben de kongre başkanı olarak uzun bir konuşma yapmıştım. Her zamanki gibi acil tıbbın Türkiye’de ve dünyadaki konumunu, önemini mümkün olduğu kadar çarpıcı bir dille anlatmaya çalışmıştım. Tabii çok sayıda üst düzey yabancı katılımcı olduğundan bu kesimlere de hitap eder tarzda bir konuşma gerçekleştirmeye çalışmıştım ve tüm açılış programını dernek bünyesinde kurduğumuz Acil TV’den canlı olarak yayınlamıştık.

Konuşmamda acil tıbbın sorunlarından, özellikle acil serviste kalabalıklardan bahsetmiş, bir de bir türlü ülke gündeminde acil servis hizmetlerinin yeterince yer almadığını, bunun çok önemli bir konu olduğunu ifade ederek, Hz. Yusuf Peygamber (AS)’den bir örnek vermiştim. Malumunuz, kendisi hapis yaşamından sonra Mısır’a aziz olmuştu. Kendisi o zaman tüm hazinelerin başındaydı ve yazılana göre çoğunlukla aç kalırdı. Kendisine sormuşlar: “Bütün hazinelerin başında sen varken ve herkese sen erzak dağıtırken neden kendin aç kalıyorsun?” Cevap muhteşem: “Açların hâlinden anlamak için aç kalıyorum.”

Ben de bu yüce insanı örnek göstererek; acil servislerin anlaşılması ve iyileştirilmesi için yöneticilerimizin, Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın, hatta seçim programlarında acil servise değinmeyen ana muhalafet başkanlarının da acil servise normal vatandaş gibi gelip orada olanları yaşaması gerekir, demiştim. Nitekim bilenden değil çekenden sor, demişler. Ancak bu şekilde acil servisler ülke gündemine oturur, demiştim.

Mustafa Koç, çok saygın bir iş adamıydı. Çok sevildiğini çoğu kimse müşahede etti. Ölümü toplumsal bir üzüntüye sebep oldu. Ancak ölümü de bize birçok ders bıraktı. Koç Üniversitesi Tıp Fakültesinin sahibi, Amerikan hastanelerinin sahibi. Dünyaca ünlü birçok profesör bünyesinde çalışıyor. Ancak, en çok muhtaç olduğu anda ikinci seviye bir devlet hastanesi acil servisine gitti. Oradaki acil tıp uzmanlarının müdahalesi artık önemliydi. Birçoğunu tanıdığım bu acil tıp uzmanları ellerinden gelen en iyi müdahaleyi yaparak hayata tutundurmaya çalıştılar ama olmadı.

Bu durum tüm büyüklerimizin başına gelebilir. Acil servisler işte bu kadar önemli. Sayın Mustafa Koç’un vefatında o konuşmamı hatırladım ama şimdi Türkiye’nin başka bir gerçeğini paylaşmak istiyorum. O konuşmayı yaptım ya hâlâ o konuşmanın etkisinden kurtulamadım. İlk günden beri malum halka, dalkavuk zübük ekibi, menfaatten başka kutsalı olmayıp iktidarın etrafına çöreklenmeye başlayan ekip var ya; o geceden başlayarak her yerde benim Cumhurbaşkanına ve Başbakana (Ki ben onların gönülden duacısıyım) hakaret ettiğimi koğuculuğa bile sığmayan iftiralarla bürokraside her yere aktardılar. Bunun için hedef alındım. Oysa ben onlardan çok daha yakındım sevgili devlet büyüklerimize. Ama her yerde karşıma bunu çıkardılar. Efendim, ben Hz. Yusuf Peygamberi örnek göstermekle Cumhurbaşkanımıza ve Başbakanımıza hakaret etmişim (Tabii ana muhalefet liderinden bahsetmiyorlar). Oysa ben eminim ki gerek Cumhurbaşkanımız gerek Başbakanımız bu konuşmayı dinleselerdi, o ortamda bana kızmak yerine haklı olduğum tarafları anlamaya çalışır ve bunu asla hakaret kabul etmezlerdi. Nitekim Hz. Ömer RA’a verilen cevabı kendileri bilirler. Ama ne oldu, işte Türkiye gerçeği bu; fitne fesat ekibi işlerini yürüttüler. Bizi bu konuda damgaladılar. Her yerde açıklama yapmak zorunda kaldık ama derdimizi de anlatamadık. Maalesef şu andaki sorun, işte etrafı saran bu menfaat fitne fesat ekibi. Ama gerçeklerin er geç meydana çıkmak gibi bir özelliği vardır ve bu ekip de fitne ve fesatlarının altında kalacaklardır.

Bu vesileyle insanların saygısını ve sevgisini kazanan Koç ailesinin değerli evladını hayırla yâd ediyorum.

Bu yazı 22.02.2016 taraihinde Medimagazin de yayımlanmıştır.

Bu makale 7618 kez görüntülenmiştir.

Yorumlar


Yazarın Diğer Köşe Yazıları

Köşe YazısıTarih
Acil Tıp ve Yan Dalları 09.05.2016
“Yalancı Profesör” 26.01.2016
Değişmez mi? 04.01.2016
Yeniden İlk Aşk 17.11.2015
Seçim Sonuçlarında Roller 16.06.2015
Zübük 06.04.2015
Acil TV 09.03.2015
Sosyal Facia 09.02.2015
Ne Zaman İstifa? 12.01.2015
Güven Bana 15.12.2014
Nerede Yanlış Yapıyoruz? 01.12.2014
Bakış Açısı 22.09.2014
Taşlar Oturmuyor 01.07.2014
Yılan Hikayesi 02.06.2014
Liderlik... 26.03.2014
Binalar Tamam da… 24.02.2014
Koltuk Belası 29.01.2014
Olacağı Belliydi 31.12.2013
Ahlaklı Nesil 03.12.2013
Kim Olmak İster? 04.11.2013
Nöbet Bilmecesi 21.06.2013
Acil Tıp ve SGK 11.04.2013
Şeffaflık ve Kayıtlar 26.03.2013
Şeytan Taşlamak 25.03.2013
Acil Servis Yükü ve Kritik hastalar 01.03.2013
İade-i İtibar 04.02.2013
On Yıl Geçmiş 09.01.2013
Yeter! Bizi Rahat Bırakın! 04.12.2012
Esaretin Bedeli 05.11.2012
Asistan Arkadaşımızın Vefatı 08.10.2012
Avrupalı Acilciler Türkiye'de 03.09.2012
Şiddet ve Sezaryen 04.06.2012
Üniversitede Seçim mi, Skandal mı? 07.05.2012
Kaht-ı Rical 02.04.2012
Paramparça 06.03.2012
Başhekim mi, Holding Yöneticisi mi? 09.01.2012
Platini Haklı mıydı? 05.12.2011
Bu Ne Şiddet! 15.11.2011
Nerdeyiz? 26.04.2011
YAZARLAR


AYIN MAKALESİ