Yeter! Bizi Rahat Bırakın!



Prof. Dr. Başar CANDER
[email protected]

Birçok sağlık çalışanı, çalışma şartlarının iyi olmadığından yakınıyor. Çalıştığı ortamda birçok sorunla karşılaşıyor. Verdiğimiz hizmetin en kutsal hizmet olduğu yüzyıllarca kabul edildiği halde, ne hikmet ki her şeyin yozlaştığı bu zamanda bizler de nasibimizi alıyoruz. Saygınlığımızı kaybetmemiz bir yana, saldırılara bile uğruyoruz. Bunlardan da nasibini en çok acil servis çalışanları alıyor. Kendine has özelliklerinden dolayı acil serviste çalışma şartları çok daha zor. Stresin en fazla olduğu birim. Bu yetmiyormuş gibi, 80 milyonu aşan başvuru sayısı var.

 

Geçen ay Amerika’dan bir misafir ağırladık. Acil tıp uzmanı bir öğretim üyesi. Ben ona, ülkemizde birçok hastanede acil servislerde günde bini aşkın hasta baktığımızı söylemiştim. Tabii inanamadı. “Mutlaka görmek istiyorum.” dedi. Ben de bir gece, saat 21.00 civarında bir eğitim-araştırma hastanesi acil servisine götürdüm. Gördüğü manzaraya inanamadı. Ayakta kuyruk olmuş muayene sırası bekleyen hastalar -bankamatik önünde maaş alma kuyruğu gibi-, bunun yanında travma hastaları, bunun yanında arrest gelen vakalar,.. Gözlem ünitesinde adım atacak yer yok. Koridorlar, sedyede ve tekerlekli sandalyelerdeki hastalarla dolu. Kimi elinde serum şişesi tuvalete gidiyor, kiminin serumuna kan gelmiş ve bu ortamda her hastaya yetişmeye çalışan, muayene eden, tahlil inceleyen, tomografi, MRG bakan,  her yere koşturan doktorlar, hemşireler. “Bu hastaları nasıl hatırlıyorsunuz, nasıl aklınızda tutuyorsunuz?” diye sordu. Sonra da, kuyrukta ayakta bekleyen hastaların fotoğraflarını çekti. “Amerika’da günde bini aşkın hastaya nasıl bakıldığını göstereceğim.” dedi.

 

Biz bunları sürekli dile getiriyoruz ve çalışma şartlarını iyileştirmek için uğraşıyoruz.

İnanıyorum ki, bu manzarayı gören her vicdan sahibi kişinin içi sızlar, çalışanları takdir eder, şartları iyileştirmek için katkı sunmak ister. Fakat gel gör ki, bu olağanüstü şartlarda hizmet verirken takdir edilmek bir tarafa, her gün, her hafta icat edilen yeni bir sorunla iyileştirilmesi gereken özlük hakları biraz daha kötüye gidiyor. Nöbet şartları kötüleştiriliyor, acil için yeni uygulamalar yapılıyor, SGK ana maden olarak acil servisleri görüyor, kesintiler için orayı hedefe koyuyor, bazı idareciler acil tıp uzmanlarının çalışma şartlarını zorlaştırmayı bir idarecilik başarısı olarak görüyor.

 

Bunları nereden mi biliyorum? Dernek Başkanı olarak hemen her hafta, ülkenin başka yerinden bir acil tıp uzmanının sorunu bana iletiliyor ve hemen her tarafta acil servisleri ziyaret ediyorum. “Bu uygulamayı acil serviste yapamazsınız.”, “Bu ilacı acilde kullanamazsınız.”, “Bir kişi bile olsanız Tebliğ’e aykırı olarak nöbete konursunuz.” vs. vs.

 

Son bir yönetmelikle, “Özel hastanelerin acil servisinde acil tıp uzmanı çalıştıramazsınız.” gibi bir durumla karşılaştık. Bunu anlatmaya gerek var mı? Garabet olarak bundan daha büyük bir örnek olabilir mi? Özel hastanelerde ayrı sorun, devlet hastanelerinde ayrı sorun, üniversitelerde ayrı sorunlar.

 

Bütün bu bunlar yetmezmiş gibi, şimdi karşımıza bir de Sayıştay çıktı. SGK’ya yeni içtihatlarda bulunmuş. Örneğin; resüsitasyon yaptığınız bir hastayı büyük uğraşlarla döndürdünüz ve yoğun bakıma aldınız. Bunun için acil serviste yapılan işleme ödeme yapılmaz, yapıldıysa kesinti nedeniymiş. Görevi kötüye kullanmakmış. Ama hasta ölürse sorun yokmuş, ödeme yapılırmış…

Düşünebiliyor musunuz? Nasıl bir ülkedeyiz nasıl bir adalet sistemi var! Fazla söze hacet yok aslında!..

Acil çalışanlarıyla uğraşanlara sesleniyorum: Ya düşün yakamızdan ya da gelin, acilde hastalara siz bakın, resüsitasyon yapın!

 

Bu yazı 03.12.2012 tarihinde Medimagazinde Yayımlanmıştır.

Bu makale 7099 kez görüntülenmiştir.

Yorumlar

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.

28.12.2012 11:38:25 fatih selvi
sevgili başar hocamın, çok önemli yazısı için gönülden tebrik ediyorum.tüm duyarsızlaştırma çabalarına rağmen kendisini yürekten destekliyorum. fatih selvi, Acil tıp uzm., Ağrı tıbbi hizmetler başkanı

Yazarın Diğer Köşe Yazıları

Köşe YazısıTarih
Acil Tıp ve Yan Dalları 09.05.2016
Mustafa Koç'un ardından 23.02.2016
“Yalancı Profesör” 26.01.2016
Değişmez mi? 04.01.2016
Yeniden İlk Aşk 17.11.2015
Seçim Sonuçlarında Roller 16.06.2015
Zübük 06.04.2015
Acil TV 09.03.2015
Sosyal Facia 09.02.2015
Ne Zaman İstifa? 12.01.2015
Güven Bana 15.12.2014
Nerede Yanlış Yapıyoruz? 01.12.2014
Bakış Açısı 22.09.2014
Taşlar Oturmuyor 01.07.2014
Yılan Hikayesi 02.06.2014
Liderlik... 26.03.2014
Binalar Tamam da… 24.02.2014
Koltuk Belası 29.01.2014
Olacağı Belliydi 31.12.2013
Ahlaklı Nesil 03.12.2013
Kim Olmak İster? 04.11.2013
Nöbet Bilmecesi 21.06.2013
Acil Tıp ve SGK 11.04.2013
Şeffaflık ve Kayıtlar 26.03.2013
Şeytan Taşlamak 25.03.2013
Acil Servis Yükü ve Kritik hastalar 01.03.2013
İade-i İtibar 04.02.2013
On Yıl Geçmiş 09.01.2013
Esaretin Bedeli 05.11.2012
Asistan Arkadaşımızın Vefatı 08.10.2012
Avrupalı Acilciler Türkiye'de 03.09.2012
Şiddet ve Sezaryen 04.06.2012
Üniversitede Seçim mi, Skandal mı? 07.05.2012
Kaht-ı Rical 02.04.2012
Paramparça 06.03.2012
Başhekim mi, Holding Yöneticisi mi? 09.01.2012
Platini Haklı mıydı? 05.12.2011
Bu Ne Şiddet! 15.11.2011
Nerdeyiz? 26.04.2011
YAZARLAR


AYIN MAKALESİ