Başlığın manası çok yabancı değil aslında. Eskiden yaygın kullanılan bir terim. Ancak, maalesef geçmişle bağlantıları koparmayı marifet sayan bir dönem geçirdiğimiz için pek çok kişi bunu anlamak için sözlüklere ihtiyaç duymakta. Geçmişe takılıp kalmak marifet değil, geçmişi bilerek ileriye gitmek daha önemli herhalde. Osmanlı Devleti’nde bilhassa Tanzimat’tan sonra sık kullanılan bir kelime kahtı rical: Adam yokluğu (Ya da yönetim kabiliyeti olan adam gibi adam yokluğu).
Ülkemiz son 10 yıllık dönemde büyük değişiklikler yaşadı. Bunların çoğunun sosyoekonomik açıdan, özgürlükler açısından, siyasi açıdan iyi yönde olduğunu düşünebiliriz. Bundan 10-15 yıl öncesinde farklı bir yapı vardı. Geleceğe umutla bakanların sayısı çok azdı. Örneğin; paramız sürekli değer kaybediyordu, enflasyon 3 haneli rakamlardaydı. Asistan olduğum yıllardan bahsediyorum. Çocuk hastalıkları bölümünde ihtisas yapan bir arkadaşla karşılaşmıştım ayın on beşinde. Nereye gittiğini sorduğumda, maaşını dövize çevireceğini söylemişti. Ay sonuna kadar önemli bir getirisi oluyormuş. Çünkü paramız her gün değer kaybediyordu. Her şeye tıp gözlüğüyle baktığım için çok anlam verememiştim ama, ben de o günlerde Türkiye’nin durumunu kardiyojenik şoka benzetirdim. Malum “şok”lar arasında kardiyojenik şokun farklı bir özelliği vardır. Bu şok türünde, dışarıdan sıvı desteğine çok fazla ihtiyaç yoktur. Vücutta gerekli ve yeterli sıvı vardır, ancak olması gereken yerde değildir. Çünkü motor fonksiyon işlev görmez, sıvı merkezde birikir, perifere gitmez. O dönemde yeterli kaynaklarımız vardı, ama olması gereken yere gitmiyordu. Belli yerlerde birikiyor, eşit dağılmıyordu. Tıpkı kardiyojenik şok gibi.
O günleri atlattığımızı düşünüyorum. Birçok iyileşme oldu bu konularda. Ancak bu gelişmelerin tatmin edici boyutta olup olmadığını anlamak gerekiyor. Çünkü bir işi iyi yapmak her zaman yeterli değildir.Daha iyisini yapma imkânı varken iyi olanla yetinmek bir hatadır. Dolayısıyla durumumuzdaki iyileşmeleri bu gözle de değerlendirmek lazım. Acaba daha iyisi yapılamaz mı? Eğer bunu sorgulamazsak, mevcut yönetimlerin başarılı olup olmadığını anlayamayız. Sanırım bu sorgulamayı çoğu kimse yapmıyor. Çünkü herkes iyi olarak gördüğü şeyle yetiniyor. Daha iyisi yapılabilecekken, iyi olanla yetinmenin bir nevi başarısızlık olduğunu düşünmüyor. Sonuç ortada…
Bu konuda özellikle idari yapılanmalar dikkat çekiyor.Günlük hayatımızda idari problemler hep ön plana çıkıyor.Bunlar acaba idari makamlarda olan kişilerde ehliyet ve liyakat açısından bazı sorgulamalar gerektirmiyor mu?Bu işi en iyi yapacaklar mı tercih ediliyor? Bu konuda kurumsallaşamadığımız kesin. Bunu gerek Bakanlıkta gerek üniversitelerimizde sık sık müşahade ediyoruz. Olanla yetiniliyor, bazı kişilerden asla vazgeçilemiyor. Daha iyisi sorgulanamıyor. İdari yapı iyi oluşturulamadığında ise sorunlar bitmiyor. Birinci halkayı oluşturuyorsunuz, fakat ikinci halkadaki problemleri görmüyor veya denetlemiyorsunuz. İdari problemler de başka bir şok türüyle karşımıza çıkıyor: Nörojenik şok. Merkez sağlam ve sıvı da var, ancak periferde kaçak çok fazla. Bu şok türü zamanla daha büyük problemleri beraberinde getirir.
Osmanlı son zamanlarında “kahtı rical” den çok çekti. Acaba bizde bu durum devam mı ediyor? İdari yeteneği güçlü, ehliyet ve liyakat sahibi yeterince adam var mı? Varsa bu idari yanlışlıklar ve sorunlar neden ön plana çıkıyor
Sorun birinci halkada mı, yoksa ikinci halkada mı?
Bu yazı Medimagazin Gazetesi'nde 02.04.2012 tarihinde yayımlanmıştır.