Nerede Yanlış Yapıyoruz?



Prof. Dr. Başar CANDER
[email protected]

 Bilimsel kongreler özellikle tıp dünyasının vazgeçilmez unsurları. Tüm dünyada baş döndürücü bir hızla yaşanan gelişmeleri takip etmek, yeni araştırmalar hakkında bilgi sahibi olmak açısından kongrelere katılmak, diğer meslek dallarından daha fazla önem kazanıyor tıp dünyasında. Buna paralel olarak, bütün bilim dallarında her yıl yüzlerce kongre yapılıyor.  

 

Yıllardır kongre organizasyonu yapan biri olarak bu konuda güçlükleri çok iyi bilen, birebir yaşayan bir kişiyim. Organizasyon açısından son derece zorlu olan bu süreçte sayısı yüzleri aşan konuşmacılar çeşitli konularda sunumlar yapıyorlar. Bu süreç konuşmacılar açısından da çok kolay değil. Günlerce, belki haftalarca anlatacakları konulara hazırlanıyorlar. Böylece, kongre boyunca, bir kişinin bir yılda yapamayacağı araştırmaları yüzlerce kişinin çalışması sonucu hazır olarak bulabiliyorsunuz. Bu anlamda kongrelerin bilimsel değeri çok fazla. Peki, biz gerçekten kongreleri bu amaca uygun olarak hazırlayabiliyor muyuz ve kongrelerden bu şekilde yararlanıyor muyuz?

 

Yıllar önce Konya Numune Hastanesinde çalışırken, ilk uluslararası kongre deneyimi için Belçika’ya gittim: Acil Tıp ve Yoğun Bakım kongresine. Bir kongre merkezinde yapılıyordu otelde falan değil yani… Doğrusu gittiğimde böyle büyük bir organizasyon olduğunu bilmiyordum. Ondan fazla salonda dersler vardı. Dünyanın hemen her yerinden katılımcılar kongreye büyük renk katıyordu. Fakat asıl sürprizi salonlara giderken yaşadım. Çünkü katılmak istediğim salonlara gittiğimde oturmak için yer bulmak şöyle dursun, ayakta bile yer bulamıyordum. Çoğu katılımcı saatlerce ayakta durmak ya da yere bir kitap koyup üstüne oturmak pahasına dersleri şevkle dinliyordu. Doğrusu o zamana kadar ülkemizde katıldığım kongrelerde böyle bir şey görmemiştim. Öğrencilik yıllarımda ayakta ders dinlemek zorunda kaldığım salonları hatırladım ama bu sefer öğrenciler değil, belli yaşa gelmiş uzman kişilerdi ayakta ders dinleyen. Aynı yıl Amerika’da acil kongresine katıldım. Değişik uygulamalar, bilgi yarışmaları, iş ilanları kongrede bilimsel içeriğe renk katıyordu.  Burada karşılaştığım asıl sürpriz ise stand alanının olmamasıydı. Birçok kişiye sordum, böyle bir uygulamanın olmadığını öğrendim. Malumunuz kongre katılım ücretleri de oldukça yüksekti. Fakat sponsorları yoktu. Katılımı ya kendileri sağlamış ya da çalıştıkları hastane kanalıyla gelmişlerdi. Sonra dernek başkanı olarak birçok kongre organize ettim. Bir defasında Amerika’dan davet ettiğimiz konuşmacı yol parasını ve konaklama ücretini kendi ödedi. Bizden kabul etmedi, hastane bunu karşıladı dedi. Tabii bu genel bir örnek değil

 

Ülkemizde de kongre sektörü giderek gelişiyor. Biz de dernek olarak yılda iki uluslararası, bir ulusal kongre yapıyoruz. Konuşmacı kalitemiz de gelişmiş ülkelerden aşağı değil. Ancak, en önemli sorunlardan biri katılımın sponsorluğu. Ülkemizde kongre organizasyonu tamamen ilaç sektörü ve medikal sektör üzerine kurulu. Bu konuda bazı branşlar çok avantajlı. Acil tıp gibi alanlarda ise çalıştığınız yere, baktığınız hastaya göre değişiyor. Eğer kongreye gitmek istiyorsanız bazı firmalarla iletişim hâlinde olmanız gerekiyor. Bunun etik olanı vardır, olmayanı vardır. Her doktor sonuçta bu konuyu yakından biliyor. Derneklerin organizasyonunun ana temeli de firma sponsorluğu oluyor. Yani, Amerika’daki gibi standsız bir kongre yapmanız imkânsız. Aslında bu konuda çok kolay adımlar atılabilir. Bazı gelişmiş ülkelerdeki gibi herkesin yılda bir veya iki kongresini çalıştığı hastane karşılasa, konuşmacı olursa da her durumda hastaneler karşılasa, bu konuda etik olmayan konular bu şekilde kapatılsa daha iyi olmaz mı? Bu şekilde ilaç ve medikal sektörler de yatırımlarını direkt hastanelere veya Bakanlığa yapsa… Böylece şu ilacı yazdın, yazmadın gibi konular gündemden düşse devlet daha çok kâr etmez mi?

 

Bazı branşlar istisna olabilir ama birçok kongrede de salonların dolmadığını biliyoruz. Yüz binlerce dolarlık kongre ve dolmayan, belki de boş salonlar...  

 

Biz nerede yanlış yapıyoruz? 

 

Bu yazı 01 Aralık 2014 tarihinde Medimagazin'de yayımlanmıştır.

Bu makale 6009 kez görüntülenmiştir.

Yorumlar


Yazarın Diğer Köşe Yazıları

Köşe YazısıTarih
Acil Tıp ve Yan Dalları 09.05.2016
Mustafa Koç'un ardından 23.02.2016
“Yalancı Profesör” 26.01.2016
Değişmez mi? 04.01.2016
Yeniden İlk Aşk 17.11.2015
Seçim Sonuçlarında Roller 16.06.2015
Zübük 06.04.2015
Acil TV 09.03.2015
Sosyal Facia 09.02.2015
Ne Zaman İstifa? 12.01.2015
Güven Bana 15.12.2014
Bakış Açısı 22.09.2014
Taşlar Oturmuyor 01.07.2014
Yılan Hikayesi 02.06.2014
Liderlik... 26.03.2014
Binalar Tamam da… 24.02.2014
Koltuk Belası 29.01.2014
Olacağı Belliydi 31.12.2013
Ahlaklı Nesil 03.12.2013
Kim Olmak İster? 04.11.2013
Nöbet Bilmecesi 21.06.2013
Acil Tıp ve SGK 11.04.2013
Şeffaflık ve Kayıtlar 26.03.2013
Şeytan Taşlamak 25.03.2013
Acil Servis Yükü ve Kritik hastalar 01.03.2013
İade-i İtibar 04.02.2013
On Yıl Geçmiş 09.01.2013
Yeter! Bizi Rahat Bırakın! 04.12.2012
Esaretin Bedeli 05.11.2012
Asistan Arkadaşımızın Vefatı 08.10.2012
Avrupalı Acilciler Türkiye'de 03.09.2012
Şiddet ve Sezaryen 04.06.2012
Üniversitede Seçim mi, Skandal mı? 07.05.2012
Kaht-ı Rical 02.04.2012
Paramparça 06.03.2012
Başhekim mi, Holding Yöneticisi mi? 09.01.2012
Platini Haklı mıydı? 05.12.2011
Bu Ne Şiddet! 15.11.2011
Nerdeyiz? 26.04.2011
YAZARLAR


AYIN MAKALESİ