Çok eski bir medeniyetiz. Bunun gurur duyulacak birçok yönü var. Devlette devamlılık esastır, prensibinden dolayı da birçok kurumumuz Osmanlı’dan beri varlığını devam ettiriyor. Ancak, eski yönetim alışkanlıklarımızın hepsi olumlu değil. Şartlar değiştikçe gelişmemiz gerekiyor. Çoğu alanda bunu başarıyoruz. Ancak, bunu sağlayamadığımız alanlarda ciddi problemler yaşadığımız da aşikâr. Bu modelleri sorgulamamız, cesur adımlarla yenilikler yapmamız gerekli.
Hastanelerimiz de çok eski kurumlardan. Yönetim alışkanlıkları da buna paralel. Şu anda bu konuda ciddi değişiklikler yapılıyor. Binalar yenileniyor. Binalar konusunda yeni bir çığır açıldığı muhakkak. Eski hastaneleri bilen kişiler yeni yapılan modern hastane binalarını görünce çok şaşırıyor, hayran kalıyorlar. Bu değişimin kaçınılmaz olduğunu da kabul etmek gerekir. Ancak bu konuda da alınması gereken çok yol var. En modern kentimiz olan İstanbul’daki eski hastanelere bir bakın, bir de ülkemizin en ücra köşelerinde yeni yapılan hastane binalarına. Gerçekten kelimelerle kıyaslamak imkânsız. Bir yanda eski dökük binalarda neredeyse koğuş gibi hasta odaları, bir yanda en güzel özel hastaneleri aratmayacak televizyonlu, banyolu tek kişilik odalarıyla yeni hastaneler. Neyse ki İstanbul da bu değişimi yaşayacak İl Sağlık Müdürünün söylediğine göre. Bu konudaki çalışmalarından dolayı Bakanlığı takdir etmek gerekiyor. Yine de bunun çok geç kalmış bir değişim olduğunu belirtelim.
Peki bu güzel hastanelere kavuştuk, kavuşuyoruz, değişiyor ve gelişiyoruz, ama değişmeyen şeyler yok mu? Bu hastaneleri kim idare ediyor? Yönetim anlayışımız değişti mi? Çünkü binaları değiştirmek, yenilemek en kolayı, ama eski yönetim anlayışlarını değiştirmek ise en zoru herhalde. Gerek üniversite hastanelerinde gerek diğer hastanelerde özellikle mali idare hep başhekime bağlı. Bu hastanelerin bütçelerini biliyor muyuz? Yıllık yüz milyonlarca lirayı bulan bütçeleri var, yani yüzlerce trilyonu. Özel sektörle bunu kıyaslayalım. Böyle bir bütçeye sahip bir şirketi veya holdingi kim yönetir? Yıllarca birçok aşamadan geçmiş, yönetim deneyimi kazanmış, mali, idari konularda birikimli, eğitimli en üst düzey yöneticiler gelir bunların başına, Aksi olsa bu şirketler piyasada barınamaz. Hastanelerin de böyle devasa bütçeleri var. Bunun başına kimi geçiriyoruz? Çalışan doktorlardan biri başhekim oluyor ve birdenbire bütün bu bütçeyi yönetmeye başlıyor. Başhekim atarken bununla ilgili herhangi bir kriter var mı? Herhangi bir şart aranıyor mu? Doktor, ameliyat yapmaktan başka bir iş yapmamış veya hasta takibinden başka bir eğitimi, deneyimi yok ve başhekim oluyor. Sonra da tüm işletmeden sorumlu oluyor. Tabii hastane müdürlüğü var. Ama yönetimdeki etkinlikler belli. Siz özel sektörde 100 trilyon cirosu olan şirketin başına bir doktor getirir misiniz? Daha önce hiç şirket yönetmemiş bir doktoru? Getirirseniz nasıl bir tablo olacağını tahmin edebiliriz. Başhekim yemek ihalesinden, güvenlik ihalesine cihaz alımlarına kadar her şeyi yönetmek zorunda. Göreve atanan kaç başhekim Kamu İhale Kanunu’nu biliyor? Öyle ince noktalar var ki, uzmanları dahi bazen çözemiyor. İhaleler için doktorlarımız teknik şartnameler hazırlıyor, inceliyor, imzalıyor vs. Kaçı bu teknik şartnameleri ve teknik özellikleri bilerek bunu yapıyor? Bunu yapmak zorunda mı?
Hastanelerimizin profesyonel işletmeler haline getirilmesi şart. Sağlık personeli ihtiyaçları belirleyecek, bildirecek ve bununla ilgili tüm işlemleri bu işletme birimi gerçekleştirecek. Hastane işletmesindeki maddi yönetim başhekimlere bırakılmayacak kadar zor. Bu konuda deneyimi olmadığı halde kimse de “Ben başhekim olamam” demiyor. Kime teklif gelirse kabul ediyor. Neden acaba?
09.01.2012 Tarihinde Medimagazin'de yayımlanmıştır.