Şeytan Taşlamak



Prof. Dr. Başar CANDER
[email protected]

 Bir yıldan fazla bir zamandır bekliyorduk. Doktorların çoğunda bir memnuniyetsizlik vardı. Bu performans sistemi kimyamızı bozmuştu. Aslında alışmıştık beklentilerimizin karşılanmamasına. Bakanlığın yaptığı her şey büyük komplikasyonlarla doktorların aleyhine yeni bir durum olarak karşımıza çıkmaktaydı. Ümit fakirin ekmeği misali, yine çaresizce bir ümit bağlamıştık bu performans değişikliğine…

 

Tabii, bunun için iddialı açıklamalar yapılmıştı. “Adil olacağız, haksızlıkları gidereceğiz, doktorların lehine düzeltmeler yapacağız, bu acube sistemi değiştireceğiz.” diye açıklamalar yapıp durdular. Hatta yayımlanmadan bir gün önce tepedeki isimlerden açıklamalar gelmişti özellikle acil ve kritik hastalara bakımla ilgili haksızlıkları giderdiklerine dair. Bu bir yıllık bir süreçti ve biz de, her fırsatta rahatsızlıklarımızı ve mevcut sistemdeki haksızlıkları dile getirdik. Elimizden geleni yapmaya çalıştık ve beklentiye girdik.

 

Birşeylerin düzelmesini umuyorduk. Açıklamalar da beklentimizi arttırdı. Ve sonunda açıklandı…

 

Gelenek bozulmamıştı. Bakanlık yetkilileri, yüksek yerlerde oturan bürokratlarımız bizi yanıltmadılar. Her zamanki gibi büyük bir hayal kırıklığı… Hiçbir şey düzelmediği gibi birçok konuda uygulamada geriye gidildi.

 

Ülkenin her yerinden her branştan arkadaşlar arıyor, şikâyetlerini dile getiriyorlar. Katsayısı arttırılan yan dallar bile memnun değiller.

 

Neden böyle oluyor, çünkü temel felsefe yanlış!

 

Şimdi bazı örnekleri inceleyelim. Eğitim ve araştırma hastanelerinde aktif çalışılan gün sayısı, doktorlar sağlık raporu bile alamaz durumda, hasta yataklarından kalkıp gelerek çalışacaklar. İzinlerde de böyle. Başka önemli bir sorun var yeni eğitim ve araştırma hastanelerinde. Bu hastanelerde her branşta eğitim verilmiyor. Eğitim veren branşlarda her asistan ortalamayı düşürüyor, eğer eğitim vermiyorsanız ortalamanız yüksek oluyor ve bu şekilde hastane ortalaması da yükseldiğinden eğitim veren branşlar ortalamanın altında kalıyor. Bu nasıl bir anlayıştır ki, eğitim veren klinikleri mağdur ediyor.

 

“Doktora ihtiyacımız var.” deniyor, “Uzman doktora ihtiyacımız var.” diyor Bakan Bey. Örneğin; acil tıp uzmanlarına çok ciddi bir ihtiyaç var. Siz de bu konuda destek vermek istiyorsunuz, asistan yetiştirmek istiyorsunuz. Mümkün olduğunca uzman yetiştireceksiniz. Açtığınız her asistan kadrosu ve aldığınız her asistan sofraya yeni bir tabak eklemek anlamına geliyor. Bu olunca da, asistan sayısının mümkün olduğu kadar az olması daha avantajlı oluyor. Yani, asistanları sadece hizmet veren elemanlar olarak değerlendiriyor sistem. Peki, ihtiyaç olan alanlarda neden asistan yetiştirsin ki klinikler, ne kadar az asistan, o kadar çok puan.

 

Peki, bu kadar basit bir şeyi koskoca bürokratlar nasıl değerlendiremiyorlar?

 

Çünkü çok yüksekte oturduklarından, sahadaki gerçekleri görmekten acizler. Temelin fıkrası var ya “Buradan öyle görünüyor…”, onlar da oturdukları koltuklardan böyle görüyorlar herhalde.

 

Ülkemizin en önemli sorunu acil servisler, en çok da acil tıp uzmanı açığı var. Fakat düşünün ki, acil tıpta eğitim gören ve tüm riskli hastalarla en zor şartlarda karşılaşan acil tıp asistanları aynı ortamda çalışan pratisyen hekimlerden daha az katsayıya sahip. Bu konuyu bir problem olarak ilkokul öğrencisine söylesek daha doğru çözerdi herhalde.

 

Sağlık sisteminde en büyük problem kritik hastaların bakımıdır. Her aklıselim kişi bu hakkı teslim eder. Bazı hastalar için katsayı değişikliği yapılmıştı ve biz de bu konuyu eleştirmiş, her fırsatta yetkililere durumu anlatmıştık, hatta sabık Bakanımız da bir görüşmemizde bunu teyit etmişti. Kritik durumda beş altı saat bakmak zorunda olduğun bir hastayla akut tonsillit vakasına aynı puan veriliyorsa kimse kritik hasta bakmak istemez. Uygulamada bunun yansımalarını herkes biliyor zaten. Maalesef bu konularda da hiçbir adım atılmıyor, sadece çocuk hastalara fazla puan veriliyor.

 

Neresinden tutsanız elinizde kalıyor bu yönetmelik, ama maalesef bu haksızlıkları sürekli yapan ekip sürekli aynı koltuklarda oturuyor.

 

Bahsettiğim gibi aslında bunlar bizim için sürpriz değil. Maalesef, bu uygulamalar her seferinde karşımıza çıkıyor. Bu uygulamaların ortaya çıkardığı sorunlar bütün enerjimizi alıyor.

 

Yeter artık yeter! Şeytan taşlamaktan ibadete fırsat bulamıyoruz!..

 

Bu yazı 04.03.2013 tarihinde Medimagazin de yayımlanmıştır.

Bu makale 6360 kez görüntülenmiştir.

Yorumlar


Yazarın Diğer Köşe Yazıları

Köşe YazısıTarih
Acil Tıp ve Yan Dalları 09.05.2016
Mustafa Koç'un ardından 23.02.2016
“Yalancı Profesör” 26.01.2016
Değişmez mi? 04.01.2016
Yeniden İlk Aşk 17.11.2015
Seçim Sonuçlarında Roller 16.06.2015
Zübük 06.04.2015
Acil TV 09.03.2015
Sosyal Facia 09.02.2015
Ne Zaman İstifa? 12.01.2015
Güven Bana 15.12.2014
Nerede Yanlış Yapıyoruz? 01.12.2014
Bakış Açısı 22.09.2014
Taşlar Oturmuyor 01.07.2014
Yılan Hikayesi 02.06.2014
Liderlik... 26.03.2014
Binalar Tamam da… 24.02.2014
Koltuk Belası 29.01.2014
Olacağı Belliydi 31.12.2013
Ahlaklı Nesil 03.12.2013
Kim Olmak İster? 04.11.2013
Nöbet Bilmecesi 21.06.2013
Acil Tıp ve SGK 11.04.2013
Şeffaflık ve Kayıtlar 26.03.2013
Acil Servis Yükü ve Kritik hastalar 01.03.2013
İade-i İtibar 04.02.2013
On Yıl Geçmiş 09.01.2013
Yeter! Bizi Rahat Bırakın! 04.12.2012
Esaretin Bedeli 05.11.2012
Asistan Arkadaşımızın Vefatı 08.10.2012
Avrupalı Acilciler Türkiye'de 03.09.2012
Şiddet ve Sezaryen 04.06.2012
Üniversitede Seçim mi, Skandal mı? 07.05.2012
Kaht-ı Rical 02.04.2012
Paramparça 06.03.2012
Başhekim mi, Holding Yöneticisi mi? 09.01.2012
Platini Haklı mıydı? 05.12.2011
Bu Ne Şiddet! 15.11.2011
Nerdeyiz? 26.04.2011
YAZARLAR


AYIN MAKALESİ