Son zamanlarda haberleri takip ediyoruz, her gün yeni bir darp olayı! Acil servisler şiddet konusunda açık ara önde gidiyor. Gaziantep’teki menfur saldırıdan sonra meslektaşlarımızın hepsi birlik olmuş, aynı acıları hissetmiş ve paylaşmıştı. Bunun yanlış uygulamalar sonucu olduğunu düşünmüş, yaptığımız eylemlerle de konunun daha önem kazanacağını, bu olayların azalacağını düşünmüştük. Sanki medya da bize destek verir gibi olmuştu. Sonuçta ne oldu? Olayın vahametini ve sonuçlarını biz de göremedik. Hemen her gün, salgın hastalık gibi her yerde doktora şiddet! Van’da, milletvekili diye nitelendirmekten hayâ duyulacak birinin yaptıkları. Sonra Bakanın açıklamaları. “Doktora vurulmuş her darbe bana vurulmuştur.” Ne oldu? Eğer her darbe Bakana vurulmuş olsaydı, hastanede yatıyor olacaktı herhalde bu kadar darbeden sonra. Kimin umurunda doktorun darp edilmesi? Darp eden kişilerle karakola gidiyorsunuz, mahkemede hâkim serbest bırakıyor. Bu darplar savcıya, hâkime olsa serbest bırakılır mıydı?
Şiddet aslında daha önce de yazdığım gibi toplumsal bir sorunumuz. Her yerde, şiddete başvurarak çözüm üreteceğini sanan bir kitle oluştu. Ancak, sağlık sektörü bu konunun en dramatik yaşandığı alan. Çünkü yüzlerce, binlerce insana her gün sağlığı konusunda yardımcı olmaya çalışan insanlara yönelik şiddet uygulaması çok daha sorunlu bir ruh halini ifade ediyor. Önceden doktorlara saygı duyuluyordu. Hem uzun süre eğitim gördüklerinden hem yaptıkları işin kutsal olduğu düşünüldüğünden. Şu anda bile okulda başarılı öğrencilere “Ne olmak istersin?” diye sorulduğunda en çok “Doktor.” cevabı alınıyor. Peki, ne oldu da bu insanlar canı sıkıldıkça doktor dövmeye başladı?
Şiddet acil servislerde çok daha fazla ön plana çıkıyor. Bunun nedeni, hem o anda hasta ve yakınlarının psikolojik durumu hem de acil servis kalabalığı. Birçok eğitim araştırma veya devlet hastanesinde günde bini aşkın hasta bakılıyor. Acil servisler tam bir afet bölgesi gibi; ama bir gün iki gün değil, hemen her gün. Bununla ilgili bir tedbir alınıyor mu? Maalesef!.. Hatta bunun yerine neredeyse acil servislere başvuru teşvik ediliyor. Geçenlerde bir televizyon kanalı, bu konuyla ilgili görüşlerimi sordu. Acil servis kalabalığının şiddette önemli bir faktör olduğunu söyledim. Bu konuda halkımızda, idarecilerimizde triyaj kavramının olmadığını anlattım. Avrupa ve ABD’de yapılan triyaj uygulamasından bahsettim. Örneğin; ABD’de en yaygın uygulanan ESI skalasında acil serviste sizi önce triyaj görevlisi karşılıyor. Aciliyetinize göre doktorun sizi ne zaman göreceği, hangi tetkiklerin yapılacağı, işinizin ne kadar süreceği konusunda bazı bilgiler veriyor. “Doktor sizi 2 saat sonra görecek.”, “Tetkikleriniz 4 saatte bitecek.” vs gibi. Ona göre ya doktoru bekliyorsunuz ya da istemiyorsanız başka hastaneye gidiyorsunuz. Dünyanın en gelişmiş ülkesinde böyle yapılıyor. Bizde ise Bakan dâhil olmak üzere idarecilerimiz hemen hasta bakılacak, acil servise kabul edilecek gibi bir yaklaşım sergiliyor. Bunu anlattığım televizyon kanalı hemen röportajı kesti. Onların da hoşuna gitmedi herhalde. Toplumda öyle bir beklenti oluşturulmuş ki, siz acile girince akan sular duracak, herkes sizin çok daha kıymetli olan hastanızı kurtarmak için koşuşturacak. Sanki film çeviriyoruz… Maalesef, birçok idarecimiz de böyle düşünüyor. Acil hasta bakımı konusunda bilgisi olmadan fikri olan o kadar çok kişi var ki. Biz bunu normal popülasyondan beklerken, kendi meslektaşlarımız dahi bu konuda farklı bir tutum içinde olabiliyorlar. Acil serviste kalabalık oldukça, memnuniyetsizlik ve şikâyetler devam edecektir. Öncelikle triyaj konusunda herkesin bilinçlenmesi şart.
Sağlık çalışanlarına şiddet uygulamasına genel olarak baktığımızda iki ana faktörün sürükleyici olduğunu görüyoruz: Medya ve Politika. Doktorları hedef alan açıklamalar, bu konuda son derece önemli bir altyapı oluşturdu. Politikacıların bundan ders alarak söylemlerini değiştirmesini bekliyorduk. Ancak hiç ders alınmıyor. Nitekim kürtaj-sezaryen tartışmasında Aileden Sorumlu Bakanımız muhteşem görüşünü açıkladı. Doktorlar ağrısız doğum yapmak için sezaryene teşvik ediyormuş. Sayın Bakanımız hangi çağda yaşıyor bilmiyorum ama, artık insanımız bu konuda kendi tercihlerini yapacak kadar araştırıp, doktora öyle gidiyor. Yani bu konuda da suçlu ilan edildi: Doktorlarımız!
Hem de meslektaşımızın kanı kurumadan…
Bu yazı 04.06.2012 tarihinde Medimagazinde yayımlanmıştır.