Paramparça



Prof. Dr. Başar CANDER
[email protected]

Geçen ay, Dubai’de  düzenlenen “Global Emergency  Medicine” toplantısına katıldım. Farklı bir deneyim oldu. İlk kez,  bize göre doğu tarafına düşen bir ülkede  bilimsel bir toplantıya katıldım. Pakistan’dan, Malezya’dan, Suudi Arabistan’dan, Bahreyn’den, ayrıca Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nden katılımcılar vardı ve buralarda acil tıp yapılanmasını öğrenme şansımız oldu. Birçok ülkenin acil tıp dernek başkanları da oradaydı ve onlarla uzun uzun görüşme fırsatımız oldu. Bir defa bu ülkelerin hepsinden daha eskiydik acil tıp uzmanlığı konusunda ve daha tecrübeli. Ancak acil tıp uzmanlığının bu ülkelerde farklı bir heyecan getirdiğini, daha yüksek bir ivmeye sahip olduğunu düşündürten bazı emareler de oldu. Yani, işe hızla başlamışlar, daha çabuk ilerliyorlar kanısı oluştu. Örneğin; Suudi Arabistan’dan bir yetkili ile görüştüğümüzde, bu kısa dönemde kendisinin 25 asistanı olduğunu, ayrıca bu ülkede en çok tercih edilen branşlardan olduğunu ifade etti. Bu branşı en başarılı öğrenciler tercih ediyorlarmış. Bunu teyit eden görüşmeler de yaptım. Bazı öğrenciler ve yeni mezun doktorlar kongreye gelmişti ve ülkemize gelip acil tıp uzmanlığı yapmayı düşündüklerini, bu konuda nasıl bir yol izleyeceklerini sordular. Bu heyecanı Pakistan, Malezya, İran gibi ülkelerde de gördüğümü ifade etmek isterim. Bu arada Suudi Arabistan’da pediatrik acil yan dalı da açılmış ve acil tıp uzmanları  da  yan dal yapıyorlarmış.

 

Kongrede birçok ülke, acil tıp konusunda kendi durumlarını anlatan bir sunum yaptı. Ülkemiz adına da bu sunumu, ATUDER Uluslararası Komite Başkanı Sevgili Polat Durukan yaptı. Ülkemiz birçok yönden çok ilerideydi. Beş yüzü aşkın uzman, 60’ı aşkın doçent, yedi  acil tıp profesörü ve eğitimin yaygınlaşmış haliyle gıpta edilecek bir durumdaydık. Ancak bahsettiğim gibi onların bizden hızlı olan alanları vardı.

 

Gelelim konumuza.

Polat’ın sunumunda en çok ne ilgi topladı tahmin edebilir misiniz? 2009 yılında çıkardığımız tebliğ. Bunu  birçok dernek başkanı istedi. Biz Türkçe olduğunu, tercüme etmenin zor olacağını söyledik.Onlar “Türkçe’sini gönderin, biz tercüme ettiririz” dediler. Bu tebliğ gerçekten bizim açımızdan da çok önemliydi. Acil tıp için dönüm noktalarından biriydi. Bu tebliğ için ben de Bakanlık bünyesinde kurulan ekipteydim yürütücü olarak. Gerçekten çok önem vermiştik. İki  yıl boyunca Ankara’ya gittim geldim. Hızlı tren de yoktu. Hatta bir keresinde dönerken kaza da yaptım. Tebliğ çalışmalarını Sevgili Hocamız Alaattin Dilsiz başlatmıştı. Sonra da Orhan Koç Bey ile devam ettik. Acil tıp camiası adına hocalarımıza şükranlarımı sunuyorum. Ancak tebliğ son anda bazı rötuşlara uğrasa da, çoğunlukla bizi tatmin etmişti. Renk kodlamasıyla triyaj ilk başta çok tartışıldı, ancak bunu örnek alan ülkeler olmuş, Malezya da aynı sisteme geçmiş. Bu model olma işi gerçekten çok hoş.

 

Peki şimdi ne durumdayız? Tebliğ çıktı, ama çoğu yerde uygulanmayan önemli maddeleri var. Bakanlığın dibindeki hastanelerin başhekimleri bile gerekli hassasiyeti maalesef göstermediler. Birinci referans hastanemiz olan (adı bende saklı) merkez dahi gerekli malzeme ve donanımı, örneğin; ultrasonografiyi  temin etmedi. Çalışma şartları açık açık yazılmış olmasına rağmen,  gün geçmiyor ki periferde çalışan, mecburi hizmet yapan arkadaşlarımız farklı bir uygulamayı bize şikâyet etmesin.Yani, tebliğ çoğu yerde uygulanmıyor. Bazı yerlerde malzeme alınmıyor bazı yerlerde çalışma koşullarına uyulmuyor: Amasya, Bursa Şevket Yılmaz, Avcılar Numune vs vs. Hep nöbet sistemleri keyfi uygulanıyor. Bir şekilde denetim yetersiz. Başhekimlerimiz nasıl bu kadar vurdumduymaz oluyor (uygulamayanları kastediyorum tabii) ya da neden uygulayamıyor? Birgün bu hesap ters bir şekilde önlerine çıkabilir. Tebliği uygulamamak da önemli bir suç değil mi? Üstelik bu suç tıbbi hatalara neden oluyorsa…

 

Tabii ki tebliğde iyileştirilmesi gereken maddeler var. Nitekim Bakanlığımız bu konuda bir çalıştay düzenledi. Bu konudaki  çalışmalarından dolayı Sayın Gültekin Bayraktar ve Sayın Aziz Küçük’e de teşekkür etmemiz gerekiyor,  ancak şu anki durumuyla incelenirse, tebliğimiz boynu bükük ve paramparça.

Bu makale 9331 kez görüntülenmiştir.

Yorumlar


Yazarın Diğer Köşe Yazıları

Köşe YazısıTarih
Acil Tıp ve Yan Dalları 09.05.2016
Mustafa Koç'un ardından 23.02.2016
“Yalancı Profesör” 26.01.2016
Değişmez mi? 04.01.2016
Yeniden İlk Aşk 17.11.2015
Seçim Sonuçlarında Roller 16.06.2015
Zübük 06.04.2015
Acil TV 09.03.2015
Sosyal Facia 09.02.2015
Ne Zaman İstifa? 12.01.2015
Güven Bana 15.12.2014
Nerede Yanlış Yapıyoruz? 01.12.2014
Bakış Açısı 22.09.2014
Taşlar Oturmuyor 01.07.2014
Yılan Hikayesi 02.06.2014
Liderlik... 26.03.2014
Binalar Tamam da… 24.02.2014
Koltuk Belası 29.01.2014
Olacağı Belliydi 31.12.2013
Ahlaklı Nesil 03.12.2013
Kim Olmak İster? 04.11.2013
Nöbet Bilmecesi 21.06.2013
Acil Tıp ve SGK 11.04.2013
Şeffaflık ve Kayıtlar 26.03.2013
Şeytan Taşlamak 25.03.2013
Acil Servis Yükü ve Kritik hastalar 01.03.2013
İade-i İtibar 04.02.2013
On Yıl Geçmiş 09.01.2013
Yeter! Bizi Rahat Bırakın! 04.12.2012
Esaretin Bedeli 05.11.2012
Asistan Arkadaşımızın Vefatı 08.10.2012
Avrupalı Acilciler Türkiye'de 03.09.2012
Şiddet ve Sezaryen 04.06.2012
Üniversitede Seçim mi, Skandal mı? 07.05.2012
Kaht-ı Rical 02.04.2012
Başhekim mi, Holding Yöneticisi mi? 09.01.2012
Platini Haklı mıydı? 05.12.2011
Bu Ne Şiddet! 15.11.2011
Nerdeyiz? 26.04.2011
YAZARLAR


AYIN MAKALESİ