Güney komşumuz kaynıyor. İç karışıklık, savaş belirsizlikler ve daha birçok nedenden dolayı Suriyeliler birkaç yıldır seri olarak komşu ülkelere sığınıyorlar.
Yaşadığım şehrin doğu girişinde bir levha var. Üzerinde:
‘Halep 90 km’ yazar. Bunun anlamı şu. Normal hava ve yol şartlarında şu anda kalkıp aracıma binsem bir, bilemedin bir buçuk saatte Halep’deyim.
Gerçi ortada bir Halep kalmadı ama…
….
Evet, zor günler yaşıyoruz. Evde, sokakta, AVM’de, hastanede hasılı her yerde Suriyeli komşularımız var. Durum hiç de iç açıcı değil. Halep merkezden yaralı alan bir ambulans direk benim acilime sahadan hasta getiriyor. Ambulansta kurşun izleri var.
Eskiden Halep orada idi. Arşın ise burada… Şimdi ikisi bir arada…
Mülteci kamplarında kalan Suriyeli vatandaşlar için durum daha iyi. En azından zaruri ihtiyaçları karşılanıyor. Ancak en az bir o kadar da sokakta insan var. Bunların yemek, yatak, eğitim gibi birçok ihtiyaçları var. Önemli bir kısmının ihtiyaçları bölgede hizmet veren sivil toplum örgütleri ve hayırsever vatandaşlar tarafından karşılanıyor.
Kemoterapisi yarım kalanlar, Kornea nakli bekleyenler, romatizma ilaçlarını alamayanlar. Daha neler neler. Elbette sahada yaralananları saymıyorum. Güney şeridinde birçok hastane bir süredir savaş hekimliği yapıyor.
Allah devletimize milletimize zeval vermesin. Biz tarih boyunca hayır hasenatımızla ün almış bir milletiz. Ancak yine de zaman zaman sıkıntılar yaşandığını görüyoruz. Bazen acilde kendi vatandaşımız olan hasta ve hasta yakınlarından zılgıt yediğimiz oluyor. Neden mi: kendilerini ihmal edip Suriye vatandaşı hastalara baktığımızı sandıkları için. Aslında yok böyle bir şey ama. Algı meselesi. Değiştirmek pek de kolay değil.
…
Sabah aracım ile hastaneye geliyorum. Her gün dinlediğim yerel radyo… Ancak bir terslik var. Yayın Arapça… Eee ne yaparsın arz talep meselesi…
Markette alışveriş yapıyorum. Meyve tartan görevli ile bir türlü anlaşamadık. Sonradan anladım ki Suriyeli…
Halep Üniversitesi eski Rektörü üniversitemizde misafir öğretim üyesi olarak çalışıyor…
Geçenlerde bir sivil toplum örgütü temsilcisi telefon açtı. Bir plastik cerrah… Suriyeli… Türkiye’ye sığınmış. Bazı sağlık problemleri var. Güç bela hayatına devam ediyor.
Zor. Gerçekten zor. Allah kimseyi memleketinden etmesin.
Bu ay USA’dan bir misafirimiz vardı. Tıp fakültesi 5. sınıf öğrencisi… Suriye asıllı Amerikan vatandaşı… Bir aylığına staja geldi. Suzan Berekat hiç Suriyeyi görmemiş. Türkiye’ye de ilk geliyor. Ancak ülkesinin düştüğü durumdan rahatsız. Bir ay bizde çalıştı. Mülteci kamplarını gezdi. Oldukça üzgün olarak döndü…
Eskiden Şam’dan şeker gelirdi. Şimdi hasta, yoksul, aç, perişan insanlar geliyor. Sabahın erken saatlerinde çöplerden geri dönüşüm atığı toplayanlara hep üzülmüşümdür. Dün sabah bir baktım Suriyeli bir vatandaş… Çöpleri karıştırıyor…
Sonuç olarak: Bu durum fiili olarak sosyal bir değişimi ya da durumu da beraberinde getirdi. Bakalım daha neler olacak…
**
2006 yılında başhekim yardımcısı idim. Suriye’den hasta almak için hastanenin yoğun çalışmaları vardı. Bu bağlamda ben de 3 gün Halep’de kaldım. Temaslarda bulundum. ‘Hastalarınızı bize getirin’ dedim.
Bu üniversitemizin uzun süredir temel politikalarından biri idi. Bölgeyi sağlık turizmine açmak. Kadere bakın ki şu anda hastalarımızın en az % 15-20’si Suriyeli…