Bu hafta karar aldım. Artık güzel şeyler yazacağım… Şiddet saldırı vs. yazmayacağım… Derken bir haber;
Konya Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi Sayın Prof. Dr. Dursun Odabaş hocamıza makamında bir saldırı olmuş… Bu olay da öncekiler gibi bizi derinden üzdü… Sayın hocamıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyor ve olayı şiddetle kınıyorum…
Tam bu haberi internetten okurken televizyonda bir haber… Bir acil servisin güvenlik kamerası görüntüleri… Hasta yakınları acil servise (dikkat edin kişiye değil kuruma bir saldırı…) saldırıyorlar. En son kapıda polise de saldırı var… Haberin sonu çok ilginç… Tüm saldırganlar önce karakola… Sonra mahkemeye… Sonra mı? Tabiyki evlerine…
Anlaşılır gibi değil…
***
Hafta içinde hastane polisi yanıma geldi… Bir evrak imzalatmaya… Bu sırada yaşadığı bir olayı anlattı…’Hocam bu sabah hastanenin merdivenlerinden iniyorum… Tam bu sırada, onun ifadesi ile, yüze yakın insan koşarak yukarı çıkıyorlar…’ Birini yakalayıp sormuş…
’Nereye gidiyorsunuz…’
El cevap: ‘Yukarı serviste hastamız öldü de doktor dövmeye gidiyoruz…
****
Noluyor… Nereye gidiyoruz… Bu ne hal… Meğer biz kim mişiz… Ne büyük bir gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde imişiz ki bu mesleğe karşı bu derece bir kin ve nefret birikmiş… Bizler nerede hata yaptık… Dahili ve harici bedhahlardanız da haberimiz mi yok…
***
Anlaşılan o ki toplumdaki şiddet algısı pek azalacak ya da erken dönemde geçecek gibi durmuyor…
Bir süredir şiddetin nedenleri ve çözüm önerileri üzerine kafa yormaktayım. En azından anlamaya çalışıyorum. Tarafsız bir göz, tarafsız bir beyin, tarafsız şuur ve vicdanla gerçekten anlamak istiyorum… Ne-ler ters gitti de bu olaylar arttı…
En son geldiğim noktada sağlık hizmeti alanların beklenti ve algılarının değiştiğini fark ettim… Bir önceki yazımda helvadan putlardan bahsetmiştim… Evet, doktoru Yaradanın yerine koyup ilahlaştırdıktan sonra BELKİDE beklentilerini karşılamayan bir Tanrıdan intikam alma duyguları gelişti…
***
Ben tam bunları düşünürken pazar sabahı Sabah gazetesinde Sayın Haşmet Babaoğlu’nun Vakti Geldiğinde’ başlıklı yazısını okudum… Şahsım ve mesleğim adına kendine sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum…
Yazıdan iki paragraf:
‘…Kültür binlerce yıl boyunca insanı ölüme hazırladı. Oysa şimdi ölümün birdenbire gelen bir şey, neredeyse bir "kaza" olduğuna bizi inandırmaya çalışan bir kültür içinde yaşıyoruz. Hani ölümlü değilmişiz de, bir talihsizlik sonucu ölüyormuşuz gibi... Komik bu elbette ama gülen tek bir kişi bile yok!
…….
‘Bugün sağlık dediğimiz şey, binlerce yıllık anlamını kaybetti. Sağlık hiç çaktırmadan "ölümsüzlük"le yer değiştirdi. O yüzden hekimlerin onca uğraşmasına, tıp biliminin çabalamalarına karşın hep erişilemeyen bir şey!
(http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babaoglu/2013/01/20/pazar-notlari-vakit-geldiginde)
***
Evet, bu ülkede sağlık hizmeti alanlar bir eksen kayması yaşadı… Gerçekten de sağlıklı olma ile ölümsüz olmayı birbirine karıştırdı. Bizden şu anda istenen ÖLÜMSÜZLÜK İLACI…
Hastalarıma ve halkıma açık beyanımdır… Bu istediğiniz bizde yok… Vallahi yok… BOŞUNA UĞRAŞMAYIN… Kelin merhemi olsa…