DOKTOR



Prof. Dr. Cuma YILDIRIM
[email protected]

Anadolu’nun yağız delikanlısı Tıp Fakültesinden yeni mezun olmuştur. Yine Anadolu’nun ücra bir kasabasında mecburi hizmetini yapmaktadır. Bir gece yarısı kapısı uzun uzun çalar. Doktor yatağından kalkar ve kapıya doğru ilerler. Ne hikmettir bilinmez ama pantolonu ile uyumuştur. Ancak üst tarafında herhangi bir kıyafet yoktur. Kapıya doğru ilerlerken kapıdaki kişi ya da kişiler zili çalmayı bırakıp kapıyı yumruklamaya başlar-lar…

Doktor kapıyı açar…

Kapıda 3 kişi vardır. Üzerlerindeki kıyafet eşkıya kıyafetini andırır. İki kişi ortadakinin kollarına girmiştir. Ortadakinin üzeri kanlıdır. Halsizdir. Bayılmak üzeredir. Halinden ve görünüşünden anlaşılır ki uzun namlulu bir tüfek ile vurulmuştur.  Hastayı içeri alıp yarı tehditkar bir ifade ile:…

Doktor hastamızla ilgilen’ derler.

Doktor yarı uykulu, yarı gergin bir şekilde mutfağa doğru ilerler. Mutfak masasının üzeri geceden kalan bulaşıklarla doludur (Malum bekar evi..!). Doktor masa örtüsünün köşesinden tutar ve yarı korku, yarı öfke ve bir miktar da doktor olmanın verdiği heyecan ile masa üzerinde bulunanları yere fırlatır. Yaralıyı getirenlere ‘Yatırın’ der…

Yaralıyı mutfak masasının üzerine yatırırlar…

Doktor mutfak rafından küçücük bir çanta indirir. Üzeri hala çıplaktır. O küçücük çantadan çıkardığı tıbbi malzeme, alet ve edevatlarla (!) yaralıya müdahale etmeye başlar. Yaralının yanında bir bakır tas (su kabı) vardır. Yaralı belli ki saçma ile vurulmuştur. Ancak Doktor uzunca bir süre göğüsten kurşun çekirdeği (!) çıkarır ve bakır tasda toplar. Ardından yaralıya bir bandaj yapar ve getirenlere dönerek ‘Kaldırın… Kontrole getirmeyi unutmayın ’der…

…………………………………………………………….

Belki hatırlamışsınızdır. Bu sahne Tarık Akan’ın ‘Doktor’ isimli filminden bir sahnedir…

Bizim nesil bu filmlerle büyüdü…

……………

Filmin jönü bir çatışma esnasında vurulur. Kurşun ya da saçma (bir önemi yok.!) sol omuz başına girmiştir. Uzun bir kovalamacanın ardından kurtulur. Bir dere kenarında yıldızların altında gece yarısı etraftan topladığı çalı çırpı ile ateş yakar. Ateşte ya da içtiği konyak ile‘sterilize ettiği’ bıçağı ile kurşunu çıkarır. Ardından bir omuz askısı yapar. Kısa bir süre sonra o omuz iyileşir…

………..

Plajda, denizden düzgün fizikli bir bayan çıkarırlar. Bayan boğulmuştur. İri vücutlu bir bey ağızdan ağza yapay solunum yaptırır. Her defasında da başarılı olur…Sonra kız o beye aşık olur…

…………

Kalbi duran her hastaya elektrik şoku tedavisi yapılır ve hasta yaşar…

…………….

Hasta entübedir. Ancak tüp dudak mesafesinden sadece 2 cm içeridedir…

…………….

Hasta yoğun bakımdadır... Ancak oksijenize değildir…

…………….

Her resüsitasyon başarı ile biter...

…………….

Hasta kalp krizi geçiriyordur. Doktor bir reçete yazar. ‘Yatağından çıkmadan dinlenmesini ve ilaçlarını almasını öğütler. Hasta da öyle yapar ve iyileşir…

…………….

Bu filmlerde Doktor kalın gözlüklü, asosyal, şizofrenik tipde, vicdan ve marhametten yoksun, para düşkünü, iki numara büyük önlük giyer. Direk kafa grafisine bakarak tümör teşhisi koyar ve hastanın ne kadar yaşayacağını da günü gününe bilir…

……………………………..

Ya da ,yenilerde, 25 yaşlarında yakışıklı ve karizmatik bir üniversite hocasının bir gün canı sıkılır. Kura ile bir sağlık ocağına tayin edilir…

………………………………………..

 

Tam da bu yazıyı yazarken televizyonda yabancı bir film oynuyor. Genç bir kız sağ göğsünden tabanca ile vuruluyor…

Solunum sıkıntısı var... Ateşli silah yaralanması…Başında iki kişi var.

Biri ‘hemen kurşunu çıkaralım’ diyor. Diğeri  ‘Buna gerek yok. Hastanın başka problemleri var’ diyor ve; Bir falçata, bir hortum ve bir sürahi su ile kapalı su altı drenajı uyguluyor.

……………………..

Acil tıp uzmanlığına başladığım günden beri birçok dostum ve arkadaşım bana bizim ne zaman ER (Emergency Room) dizisindeki gibi bir acilimiz olacak diye benden sordular. Eminim siz de en az birkaç bölümünü izlemişsinizdir. Bu dizinin en önemli özelliği tüm sahnelerinin gerçekle birebir uyuşması ve tüm senaryoların bilimsel gerçeklere uygun olması idi. Bu nedenle de birçok ülkede ciddi bir seyirci kitlesine ulaştı.

……………………..

Bu günlerde ,Tıp öğrencilerinden öğrendiğim kadarı ile, Dr. House moda. İnanın benim dersimi bu diziyi takip ettikleri gibi takip etmiyorlar…

……………………..

Ne yapmalı…?

Bilmiyorum…Bilen varsa lütfen yazsın…Ben de öğreneyim…

……………………..

Madem söz sinemadan açıldı. Sinemadan devam edelim (Artık ne anlarsanız…)…

Allah uzun ömürler versin hemşerim Nejat Uygur’un bir parodisinde bir adam kafede oturmaktadır. Her şeyi yerinde ve görünüşünden oldukça da zengin olduğu anlaşılan bu adamın canı sıkılmakta ve kendine yeni zevkler aramaktadır. Bu sırada kafeye hal ve hareketlerinden oldukça fakir olduğu anlaşılan bir adam gelir. Zengin adam can sıkıntısını gidermek için bu adamla dostluk kurar. Hoş beşin ardından zengin adamın aklına yeni bir eğlence yöntemi gelir. Fakir adama ‘Şu yanda oturan adamın ensesine bir tokat at sana para vereyim’ der. Adam önce biraz düşünür. Sonra ‘Ne kaybederim. Çok çok dayak yerim. Ama parayı da alırım’ der ve gider tokatını atar. Ensesinden tokat yiyen adam yarı şaşkın, yarı öfkeli ayağa kalkar ve adama çıkışır. Bunun üzerine fakir adam bir yanlışlık olduğunu söyleyip özür diler ve olay yatışır. Adam parayı alır…

…………….

Ancak bu durum zengin adamın çok hoşuna gitmiştir. Adama tekrar para verir ve tekrar diğer adamın ensesine vurmasını ister. Fakir adam bakar ki bir şey olmuyor. Para da tatlı. Gider bir tokat daha atar…

Yine aynı reaksiyon…. Tekrar özür dilenir…

Bir iki derken adam sonunda dayanamaz ve tokatı atan fakir adamın yakasına yapışır. ‘Nedir senin derdin kardeşim’ diye…

Fakir adam biraz korkak biraz ürkek cevap verir:

‘Abi sende bu ense o adamda da o para olduğu sürece sen daha çook tokat yersin’…

Prof. Dr. Cuma YILDIRIM

Bu makale 8428 kez görüntülenmiştir.

Yorumlar

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.

21.12.2011 11:25:00 Gökçen Karagöz Tepe
Hastanede yüzüne bile bakmadığı hastalara, muayenehanelerinde sarılan doktorların yanı sıra maddi sıkıntısı olan hastaları idare eden, her gördüğünde elini sıkıp gülümseyen hal hatır soran doktorlar da var. Büyük bir özveri, sabır ve mücadele gücü gerektiren doktorluk gibi kutsal bir mesleği hakkıyla yapan kıymetli hocam, bütün yazılarınız gibi çok anlamlı ve güzel olmuş ellerinize ve yüreğinize sağlık.

Yazarın Diğer Köşe Yazıları

Köşe YazısıTarih
ŞU LAHMACUN OLAYI 10.07.2015
DEVİR-TESLİM 22.06.2015
Başkan tarafından kaldırılmıştır. 12.06.2015
THE TIME IS BRAIN (ZAMAN BEYİNDİR) 01.06.2015
TUK-MOS ve düşündürdükleri... 08.05.2015
SEÇME VE SEÇiLME HAKKI 07.04.2015
LEVEL 21.01.2015
KOD ADI: YARGIÇ 15.01.2015
BU ÜLKEDE PARAMEDİK OLMAK 31.12.2014
‘KONGREYE GİTTİM’… ‘DÖNÜCEEM’… 01.12.2014
KABUL EDİLEBİLİR RİSK YA DA EDİNİLMİŞ ÇARESİZLİK 24.11.2014
ALTERNATİF-SİZ TIP 27.10.2014
HERKESİN YOLU ACİLDEN GEÇER… 24.10.2014
N'OLUYORUZ 13.10.2014
KUTSAL BAKİRE MERYEM ANA 01.09.2014
AATD Eylül 2014 Sayısı Önsöz 31.08.2014
Mesleki Deformasyon 23.08.2014
Sahte Dergicilik 25.07.2014
Haziran Sayısı Önsöz 15.07.2014
Nasıl Bilim İnsanı Olunur 11.07.2014
İletişimin Dili 23.05.2014
Fabrika Ayarlarımızla Oynamayın 21.05.2014
ATUDER BÜYÜYOR 19.05.2014
YETER-LİK KURULU 23.04.2014
Selfie 19.04.2014
'Gündüz' bitti 'Gece' kaldı. 17.04.2014
18 Mart…Çanakkale… AZİZ ŞEHİTLERİMİZİN ANISINA… 19.03.2014
ÇOK GÜRÜLTÜ VAR… BİRAZ HUZUR... NOOLUR… 16.03.2014
NEE’TTİK…ETİK 07.03.2014
AH JENNİFER AH... YAKTIN BİZİ… 27.02.2014
JOURNAL OF ACADEMIC EMERGENCY MEDICINE 14.02.2014
SKYPE 31.01.2014
Doktor Hasta Olur mu? 20.01.2014
Bütünleşik Acil Yönetimi Çalıştayı 20.12.2013
BEYİN-SİZ ADAM 16.12.2013
Eczanedeyim... 25.11.2013
Dergicilik Sempozyumu... Ankara 25.11.2013
Rastgele...Süper Meryem... 25.11.2013
PENDİK’TE KRİTİKLEŞTİK 08.11.2013
ŞEHİR HASTANELERİ ŞİFAHANE OLSUN-MU? 05.11.2013
KRİTİK mi…? Hadi BAKALIM 22.10.2013
UUUP UZUUUUUN TATİLLER 16.10.2013
AAHH ŞU SEÇİMLER 10.10.2013
KUŞ-ADASI 29.09.2013
Doçent Olabilmek 02.09.2013
Ölmesini Bilmek 26.08.2013
İlla Edep...İlla Edep... 23.08.2013
Halep Arşına Geldi 22.07.2013
Üniversiteler Nereye… 15.07.2013
Şehr-i Ramazan 07.07.2013
Tatil 30.06.2013
İsyanım Var 18.06.2013
Durun Kalabalıklar...Nereye 06.06.2013
Titanik 28.05.2013
...ANNEM 09.05.2013
Çay Bardağı 02.05.2013
Tek Kullanımlık Hay-Atlar 26.04.2013
Kamu Spotu 19.04.2013
Allah Aşkına Dergilerimi Atmayın. 05.04.2013
Bilgi-Sizlik Toplumu 11.03.2013
UÇU-YORUM 26.02.2013
Aşk Ve Sevgi Üzerine… 14.02.2013
Dönüştük - Dönüşüyoruz 06.02.2013
Afiyet Olsun 25.01.2013
Teşekkürler Haşmet Baba 21.01.2013
Helvadan Putlar 16.01.2013
Leyleği Havada Görmek 17.12.2012
ZAYTUNG 06.12.2012
ATUDER Mecliste 30.11.2012
Oğlum Bak Gitt 31.10.2012
Kurbanın Olayım 23.10.2012
Kongredeyiz...EuSEM 2012 09.10.2012
BÜYÜK buluşma 24.09.2012
Aslında Hayat Çok Basit 16.08.2012
Hiç Mi Yok 03.08.2012
Hayata Dair - 2 16.07.2012
Acil Tıp Ve Travmatoloji Anabilim Dalı 12.07.2012
Sağlıkta Şiddet Çalıştayı 27.06.2012
Nihayet Bitti. Rektör Adayımızı Saydık 19.06.2012
Ama İstiyorum 2 29.05.2012
Kanıta Dayan-Amayan Tıp 15.05.2012
Ne Yapalım? 07.05.2012
Rektörlük Seçimleri 25.04.2012
Dr. Ersin ARSLAN 18.04.2012
Hamımız Bakü'ye Düştük 17.04.2012
Davranışçı Bilişsel Terapi 04.04.2012
Acil Servis 23.03.2012
Hay Allah 15.03.2012
Renklerin Dili 02.03.2012
C-A-B 02.02.2012
İSTİRAHAT RAPORU VERMİYORUZ…MUYUZ…? 25.01.2012
Sevgi Dili.. 09.01.2012
YENİ YIL 28.12.2011
Hastane Yürütme Kurulu 30.11.2011
Bu Aciller Ne Zaman Adam Olur? 15.11.2011
Bugün Bayram 02.11.2011
HAYAT 13.10.2011
Hunimi Getirin... 06.09.2011
Öyle Bir Geçer Zaman ki… 23.08.2011
Hayata Dair… 19.07.2011
Beni Affet Baba …. 22.06.2011
Hadi kongreye gidelim… 08.06.2011
Bir kongre de böyle geçti 13.05.2011
Ama İstiyorum… 02.05.2011
‘Yaz’ dediler ‘Yazayım mı’ dedim… 27.04.2011
YAZARLAR


AYIN MAKALESİ