Yok aslında birbirimizden farkımız...
Bu slogan benim çocukluğumun ve gençliğimin reklamcılığında önemli bir yere sahiptir.
Osmanlı Bankası...
Zannederim kapandı... Efendim söylenenlere göre bizim Osmanlı'dan kalan borcumuz varmış... Bu banka üzerinden ödemişiz. Borcumuz bitince de kapanmış. Öyle diyorlar. Ben ayrıntısını bilmiyorum. Neyse beni de ilgilendirmiyor zaten. Ne de olsa ben 657'den çakma 2547'den olma bir devlet memuruyum...
***
Bu reklamın oldukça masum ve mütevazi bir yanı vardı. Birleştirici, bütünleştirici idi... Ancak bu masumiyet ilk cümlede idi... Bir de reklamın ikinci bölümü vardı ki...
Ama biz Osmanlı Bankası'yız...
***
ATUDER- TATD ya da TATD- ATUDER...
Yok aslında birbirinden farkı... Ha sana... Ha Hasan'a...
...
Tüm meslek hayatım boyunca bu iki sivil toplum örgütü içinde çalıştım…
2005 yılına kadar TATD içinde görevler aldım. Bana verilen her görevi yerine getirmeye çalıştım. Sonra bir şekilde kendimizi ATUDER’in içinde bulduk. Şimdi de pek bir yerlerde gözümüz yok. Ne verirlerse yapmaya çalışıyoruz...
Efendim 2013 ün Eylül ayında ATUDER yönetim kurulu bu fakire bu konuda bir görev verdi. Geçen yıllarda bu konuda yaşananları bildiğimden pek alma taraftarı olmadım. Ne hikmetse 10 yıldır bu problem çözülemedi. Kaç defa sınavı yapma aşamasına gelmişken hep başka bahara kaldı. Artık bahar da kalmadı. Kala kala dona kaldık... Yok olmuyor. Ya da olamıyor.
Bazen insanın YETER diyesi geliyor ama olmuyor işte...
....
Bir süredir yazılıp çizilenleri dışarıdan izliyorum. Öyle de yapmaya devam edeceğim. Ben sanal ortamda ya da sosyal medyada yapılan iletişimin birçok iletişim kazalarına açık olabileceğine inanıyorum. Bu nedenle yüz yüze ya da en azından telefon ile görüşülmesinden yanayım. Ancak bir şekilde bu yeterlik kurulunun başkanı görünüyorum. Bu nedenle az da olsa bir cevap ve/veya söz hakkım olduğuna inanıyorum.
***
Bu konuda İbrahim Bey kardeşimin düşüncelerine katılmamak mümkün değil. Evet, tek bir yeterlik kurulu olmalı. Hatta tek dernek olmalı... Senin derneğin benim derneğin olmaz. Bu konuda değişik nedenlerle ayrışmaları işaret etmek de son derece yanlıştır…
***
Biraz da İRONİ yapalım…
Hem ne olmuş ki... Her iki dernek kongrelerini ayrı yapıyor, sempozyumlarını ayrı yapıyor, kurslarını ayrı yapıyor, dergilerini ayrı çıkarıyor problem olmuyor da yeterlik kurulları ayrı olanca mı bu birlik aklınıza/aklımıza geldi.
Eğer olay tek-birlik ise, gelin cesaretimizi toplayalım iki derneği de feshedelim. Yeni bir dernek kuralım. Her iki dernek de tüm haklarını, mal varlıklarını, nakitlerini devretsin. Yeniden başlayalım. Çok samimiyim...Var mısınız?...
Bakın ortopedi dernekleri yakın zamanda bunu yaptı. Örneği de var. Bize de uzak değil.
***
Gelelim rant konusuna... Allah aşkına şu acilin içinde ne gibi bir rant var biri bana izah edebilir mi...
Yeterlik kurulu konusunda daha doğrusu tek yeterlik konusunda görüştüğümüz arkadaşlarla birbirimize sosyal medya üzerinden konuşmama kararı aldığımız için bu konudaki ayrıntıları yazmayacağım...
Bu arada ben hala tek yeterlik kurulu olmasından yanayım. Bu konuda hevesimizi ve heyecanımız kaybetmemeliyiz. Her ne kadar da bu Yeterlik Kurulu derneklerden bağımsız gibi görünse de ATUDER’in bünyesinden doğmuştur. Bu konuda görüşmelerin devam etmesi gerektiğimi düşünüyorum.
***
Bir hikaye ile bitirelim;
Efendim adamın biri bir gün konser verecektir. Kendisi şarkıcıdır. Sahneye çıkar. Başlar sanatını icra etmeye. Ancak hem sesi çok kötüdür hem de benim gibi müzik kulağı olmayan biridir. Elbette kısa bir süre sonra salondan protesto sesleri yükselir. Sahneye salondan yabancı madde yağar. Ve kısa süre içinde salonda kimse kalmaz. Herkes salonu terk eder.
Ancak en önde oturan bir ‘tip’ vardır. Şarkıyı sonuna kadar dinler. Bitince de ayağa kalkar. Dakikalarca alkışlar. ‘Bi daha bi daha' sedaları ile şarkıyı tekrar ister. Elbette çakma sanatçı da buna bir anlam veremez. Ama çaresiz tekrar okur. Şarkı biter tekrar tezahürat. Tekrar alkış... ‘Bi daha.. Bi daha...’ Şarkı biter tekrar alkış... Tekrar tezahürat... ‘Bi daha.. Bi daha...’
Bir iki üç derken şarkıcı da bu durumdan sıkılır.
'Yeter arkadaş. Tamam, şarkımı ve yorumumu beğenmiş olabilirsin ama bu kadarı da fazla. Senin derdin ne?’
Adam cevap verir:
'Yok öyle. Bu şarkıyı öğrenene kadar sana söyleteceğim...'