Hunimi Getirin…
Gün Pazartesi:
Saat 07.45: Eşim ve 4 yaşındaki oğlum beni uğurluyor. Enerji ve hayat doluyum.
Saat 08.00: Arabamı otoparka park ediyorum. Acile doğru geliyorum. Kapıda birkaç noktada toplaşıp ağlaşan hasta yakınları var. İçlerinden geçerken yüzümdeki gülümseme mimiklerini veren kas kitlesi işlevine geçici olarak ara veriyor…
08.10: Tam acile gireceğim. Kapıda ortaokuldan beri görmediğim ve haddizatında da tanımadığım bir arkadaşım (!) beni karşılıyor. Dün öğleden sonra eşini acile getirdiğini, bana ulaşamadığını, odamın kapısını defalarca çaldığını, gerçi her türlü tedavisinin tamamlandığını ama gün ve gece boyunca niçin kendisinin acilde olduğunu bil(e)mediğimi soruyor… (Neyse…).
08.30: Sabah viziti. Nöbeti devreden asistanlar kortekslerinin önemli bir kısmını gecenin ilerleyen saatlerinde kaybetmişler. Boş ve donuk gözlerle bir an önce kendilerini bırakmam için yalvarırcasına bana bakıyorlar. İnternler acilin koridorlarında renk değiştirerek kaybolmuşlar. Hemşireler beyaz formaları ile gecenin karanlığından fırlayan melekler gibiler… Yorgun ve bitkin melekler…
09.30: Vizit bitmeye yakın… Ancak geceden kalan çok hasta var. Nöbeti alan ve veren ekip çaktırmadan hasta pazarlığı yapıyorlar… Bayan asistanlar vizitin bir an önce bitmesini bekliyorlar. Çünkü bakıcıları gidecek. Çocuklarını teslim almaları gerek…
10.00: Dekanlık ve başhekimliğin evrak dağıtan elemanları günün anlam ve önemini belirten soruşturma ve tutanakları getiriyorlar….
10.30: Sorumlu hemşireler odama geliyorlar. Her zamanki nezaketleri ve güler yüzlülükleri ile… Ama dertliler. Yine birkaç hemşire acilden ayrılmış… Personel dikiş setini eksik teslim etmiş… Güvenlik paramedik ile kavga etmiş… Çocuk acilde kavga çıkmış… Bir öğretim üyesi enjeksiyonu geciktiği için hemşireye fırça atmış… Dahiliyenin kıdemli asistanı göğüs hastalıklarının çömez asistanı ile nişanlanmış…Karolin Balıkçıdan ayrılmış… vs… vs… vs…
10.30: Geceden kalan olayların muhakeme saati. Birçok hoca telefonla ulaşıyor…Değişik perdeden konuşmalar oluyor...
10.30: Kardeşim arıyor. Babamın ilaçlarını alıp almadığımı soruyor. Aldığımı söylüyorum (Aslında unuttum… Ne yapsam acaba?... Hemen eczacı Recep’i arıyorum… İlaçlarımı getir.).
10.30: Saat bozuk mu ne… Bir türlü ilerlemiyor… Hayır, saat sağlam. Galiba problem bende…Takıldık…
10.45: Telefon çalıyor. Asistan arıyor. Araç dışı trafik kazası…. Resüsitasyon odasında… Entübe edemedik…
11.45: Araç dışı trafik kazasının işlemleri tamamlandı. Entübe. Ventilatörde. Ağır kafa travması var… Pnomotoraks nedeni ile tüp takıldı. Pelviste kırık var… Sol femur kırık… Ancak hiçbir bölüm yatış endikasyonu koy(a)mıyor… ‘İlgili bölüm yatırdığı takdirde’ taraflarından takip edilecekmiş.
Hemen İlgili Bölüm Anabilim Dalı’nı arıyorum… Aman Allahım böyle bir bölüm henüz kurul(a)madı… Ne yapmalıyım…?
Fıttırmaya az kaldı… Doktorum nerde… Ama ben zaten doktorum… Her şeyi bilirim…Her problemi çözerim…(Uçağımı getirin….Hunim nerde…)…
11.45: Hasta arrest oldu. Resüsite ediyorum. O sırada bir el omzuma dokunuyor. Orta halli bir ev hanımı…. Soruyor…‘Fizik Tedavi Polikliniği nerde’…Şaka mı bu?…Güvenlik nerde?…Çabuk acili boşaltın….
Dinleyen kim… Boş ver… İşine bak…
13.30: Öğle yemeği sonrası… Ben yemeğe gittim mi...? Yemek yedim mi…? Ne yedim…? Kiminle yedim…? Unuttum…!
14.00: Günün en güzel saati. Telefonum çalıyor… Acil sorumlu hemşiresi… ‘Hocam Türk kahvesi içer misiniz?’ Aman Allahım… Bu ses…! Cennette miyim neyim…
15.30: Kıdemli asistan odaya geliyor… Elinde bir reçete kağıdı var. Üzerinde tek cümlelik bir not;
‘Hastaya 2 ünite eritrosit süspansiyonu verilsin… Dr.… (isminin bir önemi yok)’.
15.45: Telefon çalıyor. Az önce acile kabul etmediğim hastanın doktoru ,isminin bir önemi olmayan doktor, arıyor… Sonuç: Bilmem ki…
16.00: Acilin önünde her özel hastaneden bir ambulans sıraya girmişler hasta indiriyorlar… İleri tetkik ve tedavi amaçlı… Başka bir sebep yok… Yanlış anlamayın…!
16.00: Hastane personeli poliklinik kapısından bir hasta getirmiş…Konuşamıyor…Kimliği yok…Yakını yok……
16.00: Menderes bey arıyor… Kendisini çok seviyorum…
16.00: Sevilay hanım arıyor… Dergi sizinle gurur duyuyor…
16.00: Hanım arıyor…! (Sıkıysa açma…!)
16.00: Konu komşu arıyor…
16.00: Hastane başhekimi arıyor…
16.00: 112 merkez arıyor….
16.00: Annem arıyor…
16.00: Yine takıldı… Hunimi getirin…
17.00: Akşam viziti:…………
18.30–20.00 civarı: Yorgun, bitkin, Acilden ayrılmaya çalışıyorum. Kapıda uzun süreden beri gör(e)mediğim ve haddizatında da hatırlamadığım başka bir arkadaşım (Öyle olduğunu söylüyor. GBT’sine bakamadım… Face de de rastlamadım...) beni yakalıyor…
Ancak zamanı olmuş. Uzun süredir devam eden bir rahatsızlığı varmış. İş çıkışı uğrayıp hem çayımı içecek, hem de tedavi olacakmış… Neyse…
Günün ilerleyen herhangi bir saati: Eve geliyorum… Evim evim canım evim…
Gecenin herhangi bir saati. Her türlü acil telefon çağrısına açığım. Ne isterseniz sorabilirsiniz… Çekinmeyin… Elinizi korkak alıştırmayın… Basın ‘Yes’ tuşuna…
Gün Salı:
Saat 07.45: Eşim ve 4 yaşındaki oğlum beni uğurluyor. Enerji ve hayat doluyum.
…Aman Allahım…! Deja Vu…!!
…..(Traş oldum mu….?)….
Prof. Dr. Cuma Yıldırım…