Sevgi Dili..



Prof. Dr. Cuma YILDIRIM
[email protected]

Sevginin dili olur mu…?... Bilmem ki… Belki vardır. Ama bize öğretmediler.

 

Bize ne mi öğrettiler…?...Söyleyeyim:

 

Zor oyunu bozar…

 

Ciddi ol…

 

At binenin kılıç kuşananın…

 

Hakkını yedirme… Söke söke al…

 

Kendini ezdirme… Kendini kullandırma…

 

Gemisini kurtaran kaptan…

 

Yol verilmez alınır…

 

Altta kalanın canı çıksın…

 

Düşme… Düşenin dostu olmaz…

 

Mahkemede dayın olsun…

 

            …………………………………………… Daha bundan çok var...

 

 

Bunların hepsi bana şiddeti, zorbalıkla da olsa işine geleni yaptırmayı, yalnızca kendini düşünmeyi hatırlatıyor…

 

……………………….

 

2004 yılında nasip oldu. Bir Amerika ziyaretimiz oldu. En ilgimi çeken 3 şeyi sırala deseniz herhalde ‘Garsona bahşiş vermek, yayalara yol vermek ve insanların sıraya girmesi’ derdim...

 

İki market kasası düşünün birisinin önünde 20 kişilik sıra var. Birisi boş. Amerikalı (En azından benim gördüklerim) sıraya giriyor. Bırakın araya girmeyi, boş olan kasa çağırmadan gitmiyor...

 

……………………….

 

 

Yakınlarda bir gün acilde çalışıyorum.  Saat akşam 20.00 civarı. Oldukça yoğun bir akşam. İki ayrı odada iki resüsitasyonu aynı anda yapıyoruz. Bir anda dışarıda çığlıklar koptu. Birileri hakaret ederek bağırıyor. Hastayı stabilize edip kıdemli asistana devrettim. Dışarı çıktım.

 

Çok kalabalık. Herkes bir şeylerle meşgul...

 

55–60 yaşlarında orta halli bir Anadolu kadını. Yanında 20 yaşlarında bir bayan. Belli ki kızı ya da gelini. Yanına gidip neden bağırdığını sordum.

 

Dert; ‘Kimsenin kendisi ile ilgilenmemesi’ imiş…

 

Hastasının nesi olduğunu sordum.  ‘Dört beş gündür boğazı ağrıdığını, birkaç hastaneye gittiğini ancak faydası olmadığını bunun üzerine bizim hastaneye geldiğini’ öğrendim.

 

Kendisine şu anda daha acil hastalar olduğunu bir miktar beklemesi gerektiğini söyledim. Ancak bayan daha yüksek bir sesle bağırmaya başladı. Bunun üzerine hanımefendiyi alıp resüsitasyon odasına soktum. Bu hastanın daha acil olduğunu söyledim.

 

Bayanın cevabı şu idi: Olabilir beni ilgilendirmez. Lütfen önce benim işimi görün…

 

……………………………….

 

Ben anlayamıyorum. Bu insanlara neler oluyor…  

 

Sevgi nerede, aşk nerede, şefkat nerede, fedakarlık nerede, yardımseverlik nerede…

 

Komşusu aç iken tok yatamayan-lar nerede…

 

Cephede, Kurtuluş Savaşı’nda bebeğinin kundağında mermi taşıyan fedakar anneler nerede…

 

*********

 

Geçenlerde hafta sonu Kahramanmaraş’a Mado’ya kahvaltıya gittik (Buralarda moda)... İçeri girerken dikkatimi çekmemişti. Çıkışta herhalde karnım doyduğundan (!) olsa gerek bir taş kolon dikkatimi çekti. Üzerinde ‘Sadaka Taşı’ yazıyordu. Arabayı çalıştırmış olmama rağmen tekrar inip taşı inceledim…

 

Evet evet… Gerçekten de dümdüz bir taş… Üzerinde bir miktar çukurluk var. Çok değil birkaç asır önce ,şu anda DNA’larını taşıdığımız insanlar parasız kalan, ihtiyacı olan insanların ihtiyacı kadar kullanması için böyle bir sistem geliştirmişler. Şifresiz, PİN kodu olmayan, dokunmatik açılmayan sosyal bir gerçekliğin ifadesi…(Fotoğrafını çektim. İsteyene gönderebilirim.)

 

********

 

Bir akşam oturmasındayım… Her zamanki gibi doktorun olduğu her yerde sağlık problemleri konuşulur. Konu bir anda tam gün yasasına geldi. Hali ile insanlar bana öğretim üyelerine ulaşmakta sorun yaşadıklarını bu problemi nasıl aşabileceklerini soruyor. Ben de bildiğim kadarı ile cevap veriyorum…Benim (Acil hekimi olmam münasebetiyle) muayenehane gibi bir kaygım olmadığından rahatım. Bunu da herkes biliyor…

 

Uzaktan bir tanıdık. Yarı tehditkâr, yarı intikamkar, yarı saldırgan bir tavırla:

 

‘Ama sizin gibi profesörler de deveyi hamudu ile az götürmediler. İyi oldu sizlere!..

 

Salonda buz gibi bir hava…

 

Ne diyeceksiniz….

 

Evet ben bir şeyler söyledim. Ama bu yazının formatına uymadığından yaz (a) mıyorum…

 

Bize neler oldu. Neden gerginiz. Neden birbirimizi sevmiyoruz. Her gün bir acil çalışanının darb edilmesi haberini dinliyoruz. Kılımız bile kıpırda (ya) mıyor…Neden…

 

Bundan 10–15 yıl önce acil sağlık hizmetleri gerek hastane öncesi gerekse hastane içi daha kötü idi. İmkanlar daha az idi. Az mı ambulans olmadığından hasta öldü. Az mı hastane kapılarında yatırılamadığından hastalar madur oldular. Az mı parası olmadığı için birçok hasta tedavi olamadı… İlaç alamadı. Allah devlete millete zeval vermesin. Devlet hastaneleri özel hastane gibi. Tüm özel hastanelerin kapısı herkese açık. Hem de sonuna kadar. Üniversite hastaneleri tam kapasite çalışıyor. Devlet sağlığa devasa bütçeler ayırdı-ayırıyor…

 

Çok değil 6 yıl önce Hacettepe’nin  acilinde doçentlik imtihanına girdik. Acil serviste 150 gün (Evet evet yazım hatası yok 150 gün) bekleyen (Daha doğrusu yatan) hastalar vardı. Kendi şehrim için söylüyorum 7–8 yıl önce günde 8–10 ambulans şehir dışına çıkarırdık. Şimdi yılda 1–2 ancak. O zamanlar bu kadar sağlık personeli darb edilmiyordu. Peki, neden sağlık personellerini darp oranı arttı…

 

Hani Yunus Emreler, hani Aşık Veyseller, hani Nene Hatun’lar………….

 

Bir çikolata reklamı var. Eminim seyretmişsinizdir. Yolda motosikletli bir grup.  Dışı sert içi yumuşak…

 

Düşmanlarına karşı heybetli…Güçsüze, fakire, yetime fakir fukaraya ve dostlarına karşı bir o kadar şefkatli olanlar nerede… Neden bize denk gel (e) miyor…

 

Belki de suç bizde…Ne malum…

 

*********

 

Bir gün babama (Allah rahmet eylesin) devletin her ambulansta bir doktor çalıştırdığını, 24 saat ne zaman ararsanız eve kadar doktor dahil bir sağlık ekibi gönderdiğini üstelik bunun için de herhangi bir ücret talep etmediğini söylemiştim…

 

İlk aşamada söylediklerimi tam anlayamadı. Uzun süre yüzüme anlamsız ifadelerle baktıktan sonra ‘Gerçekten ben şimdi hastayım diye telefon açsam eve gelirler mi?’ Diye hayret etmiş, kendisini de tam ikna edememiştim…Onun yetiştiği yıllarda (Çok eski değil. Babam 63 yaşında vefat etti.) doktora yetişmek hele de bu kadar kolay yetişmek bir hayaldi. Benim bir kardeşim kızamığa bağlı febril konvüzyondan ölmüş…Doktora ancak ölümünden sonra götürebilmişler. Ben 3 defa febril konvüzyon geçirmişim…

 

Hasılı insan elindekinin kıymetini bilmeli…Yoksa gider…

 

Bu makale 7307 kez görüntülenmiştir.

Yorumlar

Yorum yapmak için giriş yapmalısınız.

19.10.2013 10:18:35 Şaban Güloğlu
Sayın Hocamız Prof.Dr.Cuma YILDIRIM Beye çok teşekkür ederim.Çok Önemli Konuyu Ele almışlar.Teşekkürler.Bakınız Mevlana Bir sözünde Şöyle Diyor;Her Dostuna bir Gül ver Veremezsen Gülüver.Diyor.Gülen Yüzünüz solmasın Başarı ve Mutluluklar dilerim.İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Recep GÜLOĞLU nun Kardeşi Şaban GÜLOĞLU www.sabanguloglu.com

Yazarın Diğer Köşe Yazıları

Köşe YazısıTarih
ŞU LAHMACUN OLAYI 10.07.2015
DEVİR-TESLİM 22.06.2015
Başkan tarafından kaldırılmıştır. 12.06.2015
THE TIME IS BRAIN (ZAMAN BEYİNDİR) 01.06.2015
TUK-MOS ve düşündürdükleri... 08.05.2015
SEÇME VE SEÇiLME HAKKI 07.04.2015
LEVEL 21.01.2015
KOD ADI: YARGIÇ 15.01.2015
BU ÜLKEDE PARAMEDİK OLMAK 31.12.2014
‘KONGREYE GİTTİM’… ‘DÖNÜCEEM’… 01.12.2014
KABUL EDİLEBİLİR RİSK YA DA EDİNİLMİŞ ÇARESİZLİK 24.11.2014
ALTERNATİF-SİZ TIP 27.10.2014
HERKESİN YOLU ACİLDEN GEÇER… 24.10.2014
N'OLUYORUZ 13.10.2014
KUTSAL BAKİRE MERYEM ANA 01.09.2014
AATD Eylül 2014 Sayısı Önsöz 31.08.2014
Mesleki Deformasyon 23.08.2014
Sahte Dergicilik 25.07.2014
Haziran Sayısı Önsöz 15.07.2014
Nasıl Bilim İnsanı Olunur 11.07.2014
İletişimin Dili 23.05.2014
Fabrika Ayarlarımızla Oynamayın 21.05.2014
ATUDER BÜYÜYOR 19.05.2014
YETER-LİK KURULU 23.04.2014
Selfie 19.04.2014
'Gündüz' bitti 'Gece' kaldı. 17.04.2014
18 Mart…Çanakkale… AZİZ ŞEHİTLERİMİZİN ANISINA… 19.03.2014
ÇOK GÜRÜLTÜ VAR… BİRAZ HUZUR... NOOLUR… 16.03.2014
NEE’TTİK…ETİK 07.03.2014
AH JENNİFER AH... YAKTIN BİZİ… 27.02.2014
JOURNAL OF ACADEMIC EMERGENCY MEDICINE 14.02.2014
SKYPE 31.01.2014
Doktor Hasta Olur mu? 20.01.2014
Bütünleşik Acil Yönetimi Çalıştayı 20.12.2013
BEYİN-SİZ ADAM 16.12.2013
Eczanedeyim... 25.11.2013
Dergicilik Sempozyumu... Ankara 25.11.2013
Rastgele...Süper Meryem... 25.11.2013
PENDİK’TE KRİTİKLEŞTİK 08.11.2013
ŞEHİR HASTANELERİ ŞİFAHANE OLSUN-MU? 05.11.2013
KRİTİK mi…? Hadi BAKALIM 22.10.2013
UUUP UZUUUUUN TATİLLER 16.10.2013
AAHH ŞU SEÇİMLER 10.10.2013
KUŞ-ADASI 29.09.2013
Doçent Olabilmek 02.09.2013
Ölmesini Bilmek 26.08.2013
İlla Edep...İlla Edep... 23.08.2013
Halep Arşına Geldi 22.07.2013
Üniversiteler Nereye… 15.07.2013
Şehr-i Ramazan 07.07.2013
Tatil 30.06.2013
İsyanım Var 18.06.2013
Durun Kalabalıklar...Nereye 06.06.2013
Titanik 28.05.2013
...ANNEM 09.05.2013
Çay Bardağı 02.05.2013
Tek Kullanımlık Hay-Atlar 26.04.2013
Kamu Spotu 19.04.2013
Allah Aşkına Dergilerimi Atmayın. 05.04.2013
Bilgi-Sizlik Toplumu 11.03.2013
UÇU-YORUM 26.02.2013
Aşk Ve Sevgi Üzerine… 14.02.2013
Dönüştük - Dönüşüyoruz 06.02.2013
Afiyet Olsun 25.01.2013
Teşekkürler Haşmet Baba 21.01.2013
Helvadan Putlar 16.01.2013
Leyleği Havada Görmek 17.12.2012
ZAYTUNG 06.12.2012
ATUDER Mecliste 30.11.2012
Oğlum Bak Gitt 31.10.2012
Kurbanın Olayım 23.10.2012
Kongredeyiz...EuSEM 2012 09.10.2012
BÜYÜK buluşma 24.09.2012
Aslında Hayat Çok Basit 16.08.2012
Hiç Mi Yok 03.08.2012
Hayata Dair - 2 16.07.2012
Acil Tıp Ve Travmatoloji Anabilim Dalı 12.07.2012
Sağlıkta Şiddet Çalıştayı 27.06.2012
Nihayet Bitti. Rektör Adayımızı Saydık 19.06.2012
Ama İstiyorum 2 29.05.2012
Kanıta Dayan-Amayan Tıp 15.05.2012
Ne Yapalım? 07.05.2012
Rektörlük Seçimleri 25.04.2012
Dr. Ersin ARSLAN 18.04.2012
Hamımız Bakü'ye Düştük 17.04.2012
Davranışçı Bilişsel Terapi 04.04.2012
Acil Servis 23.03.2012
Hay Allah 15.03.2012
Renklerin Dili 02.03.2012
C-A-B 02.02.2012
İSTİRAHAT RAPORU VERMİYORUZ…MUYUZ…? 25.01.2012
YENİ YIL 28.12.2011
DOKTOR 14.12.2011
Hastane Yürütme Kurulu 30.11.2011
Bu Aciller Ne Zaman Adam Olur? 15.11.2011
Bugün Bayram 02.11.2011
HAYAT 13.10.2011
Hunimi Getirin... 06.09.2011
Öyle Bir Geçer Zaman ki… 23.08.2011
Hayata Dair… 19.07.2011
Beni Affet Baba …. 22.06.2011
Hadi kongreye gidelim… 08.06.2011
Bir kongre de böyle geçti 13.05.2011
Ama İstiyorum… 02.05.2011
‘Yaz’ dediler ‘Yazayım mı’ dedim… 27.04.2011
YAZARLAR


AYIN MAKALESİ