Büyücüler, din adamları ve doktorlar...
Her üç meslek grubunun da yolları tarih boyunca sık sık kesişir. Bazen büyücüler doktorluk yapmış, bazen din adamları doktorluk. Bazen da doktorlar din adamı ya da büyücü olmaya yeltenmişler.
Geldiğimiz noktada sağlık sistemi ile hasta ya da hasta yakınlarının anlaşamadığı bir nokta da bu aslında...
Hali hazırda doktorlardan istenen biraz büyücülük... Biraz da din adamlığı... Yani imkansızı başarmak... Ya da şapkadan tavşan çıkarmak... Aslına bakarsanız bu bile büyü değil. Bir nevi illüzyon… Yani algı yanılgısı…
***
Hastalıkların düzelmesi ya da şifa elde etmek için doktorlardan istenen din adamı ya da büyücü olma talebinin altında aslında asıl şifa kaynağı olan yüce yaratıcıdan bir nevi torpil isteme talebi… Halihazırda günümüzde de bir çok afsuncu üfürükçü ya da cinci hocaların şifacı olarak çalışmalarının bir nedeni de bu değil midir sonuçta... Ya da belki de bizim işimizi tam olarak yap-a-mamamız (!) ya da kendimizi belki de iyi anlatamamızdır… Kim bilir…
***
Evet... Kabul etmek lazım ki sağlık sistemi pek de sağlıklı ilerlemiyor. Hastalıklar mı sağlıktan çıkıyor yoksa sağlık sistemi mi hastalıkları doğuruyor belli değil. Burada aslında işle duyguların (!) karışmaması pek de mümkün değil…
Belki de sağlık erkine verilen misyon yanlış. Ölümsüzlük iksiri ya da ölüme çare bulma ya da… ya da… ya da...
…
Bence bazı tanımlar yeniden yapılmalı. Fabrika ayarları tekrar gözden geçirilmeli…
1-Doktor Rab, yani yaratan, değildir. Büyücü ya da din adamı hiç değildir... Ancak tarihte yetişen büyük doktorlar ayni zamanda dindarlarmış. Mendel gibi… İbn-ni Sina gibi… Başkası da vardır da o ben değilim… Ne o kadar dindarım… Ne de o kadar bilim adamıyım…J
2-Sağlık sistemi ölüme geçici bir hayat rengi verebilir. Daha kaliteli bir hayat sunabilir. Ya da ortalama yaşam süresini uzatabilir. Ancak mevcut bilgi, bulgu ve belgelerle ölüme çare bulamaz...
3-Sağlığın ticari boyutu iyi tanımlanmalıdır…’Hasta müşteri değildir’ demenin pek de yeterli olmadığı açık… Sağlık hizmeti nereye kadar ticarileşmeli… Nereye kadar ilahi ya da mistik bir hizmet sektörü olarak tanımlanmalı… Bir enjektörün bile bir mali değerli olduğuna göre hastaya bunu hissettirmeden sağlık tesisleri nasıl, ticarethane değilmiş gibi, davranabilmeli?
Resmi kurumlara bağlı hastaneler de bu çarkın dışında değildir. Sayıştay denetiminin ne anlama geldiğini bilen her sağlık idarecisi bunu bilir…
***
Evet, Tıbbı Nebevi bugünlerde biraz daha karambole gidiyor gibi... Hikmeti olmayan bir bilim insanlığa ne verebilir ki. Elbette bilgi bilimi; bilim sanatı; sanat sanayiyi; sanayi yeni bir medeniyeti doğurmalı... Bugünlerde olsa olsa insanlar savaşı; savaş silah ve sağlık sanayisini; sanayi endüstriyi; endüstri ticareti; ticaret arz talep döngüsünü; arz talep yeni pazarlara açılmayı gerektiriyor.
Biz bu çarkın neresinde miyiz? Kıyısında aslında. Bu sistem habire bize teğet geçiyor. Ama bir türlü bize uğramıyor. Aslına bakarsanız. Sağlık sanayisinin ve de pazarının en çilekeşi beyaz önlüklüler. Bu sistemden ekonomik olarak en az pay alanlar da bizleriz. Sağlık sektörü ile ilgili herkes bizden çok kazanıyor. Medikalciler, Sağlık yöneticileri, enjektör firmaları, ilaç sanayisi, özel hastane sahipleri, hastane kantinleri, acil önündeki büfeler ya da hastane çevresindeki otoparklar...
…
Hasılı hastaneye yakın bir yerlerde (afedersiniz) ‘at nalı’ bile satsanız bir süre sonra villalarda oturuyor; yüksek motorlu arabalara biniyorsunuz. Biz garibanlar ancak nal topluyoruz…
Yanlış anlamayın Allah elimizden almasın. Ancak şunu bilmekte fayda var ki sağlık sisteminin KOŞULSUZ HAMALLARI bizleriz. Bir doktor doktorluk yaparak kolay kolay zengin olamaz. Belki iyi yaşar. Bir kaç kuruş para biriktirir. Çocuklarını iyi yaşatır. Amerikalılar'ın tabiri ile ‘rich’ olabiliriz ancak ‘well’ olamaz. Olmamalı da belki. Bu kahır para ile çekilmez…
Ancak bazı şeyler kaçınılmaz olunca zevk almanın yollarını ararsınız. Buna biraz da tatlı aldırmazlık diyebiliriz belki de. Belki de ‘Stockholm Sendromu’ olursunuz. Yani katilinize aşık olursunuz. Hayatınız hastane olur. Artık asosyal birisinizdir. ‘Hospitalize’ olmuşsunuzdur. Hastane dışında rahat edemezsiniz. Kendinizi orada güvende hissedersiniz.
***
Başlık herhalde benden pek de beklediğiniz bir başlık olmasa gerek. Evet, bizler bir Yaratıcıya inanıyoruz ve öyle de OLDUĞUNU biliyoruz. Bunda sıkıntı yok. Ancak bazen farkına varmasak da o bir yaratıcı dışında bazı odaklara güç ve iktidar verdiğimiz ortada. Bunu bilerek ya da bilmeyerek her gün yapmıyor muyuz?
İlaçlara, doktorlara, SAĞLIK sistemine, Fenerbahçe'nin ya da Galatasaray’ın golcü oyuncusuna ya da Dünya'nın yenilmez ya da vazgeçilmez güçlerine…
Ya da elmayı ağaçtan sütü inekten bekleyerek yine aynı algı yanılgısına düşmüyoruz mudur sizce. Ya da garsona verdiğimiz bahşişle yediğimiz yemeğin asıl fiyatını karıştırmıyor muyuz sizce de.
Ya da şifayı asil veren yüce yaratıcı ile ona vesile olan doktoru, ilacı, hastaneyi, SAĞLIK sistemini ya da her neyse karıştırmıyor muyuz bazen. Bu durumda beklediğiniz tedavi cevabını alamayınca ya da kendini ilâh zanneden medikal erk (!) bunu veremeyince haksız ve yanlış bir hasta hekim ilişkisi olmuyor mudur sizce... Bu ilişki bazen de ŞİDDET boyutuna varmıyor mudur sizce de…
Ne dersiniz...