Kadim bir dostum ve arkadaşım aradı. Hoş beş sohbetin ardından yazılarımı zevkle okuduğunu ifade etti. Teşekkürlerini iletti. Benden asistanlık dönemindeki gıda alımı ve beslenme ile ilgili bir şeyler yazmamı istedi.
Hem de benden…J
Ben ki 75 kilo ile asistanlığa başlayıp 98 kilo ile bitirmiş biriyim. Beynim, midem ve tüm hormonlarım Güneyli…
Ne yapayım… Yine de yazayım dedim…
****
Öğrencilik yılları malumunuz zor geçiyor… Ailenizin yanında değilseniz bir şekilde yeterli ve doğru beslenemeyebiliyorsunuz. Bazen olsanız da bu mümkün olamıyor… Derken okul bitiyor ve ekonomik özgürlüğünüzü kazanıyorsunuz… İstediğinizi alıp yeme imkânınız var…
Asistanlık zor ve zahmetli… Uzun gece nöbetleri, aç kalma korkusu, her bulduğunu yeme alışkanlığı… Derken kilo alma ya da verme riskiniz var… Ben alanlardanım…J
****
Akşam nöbetine geliyorsunuz… Hanım nöbete gidecek diye size yemek hazırlıyor. Yeseniz bir dert yemeseniz iki… Elbette yiyorsunuz…
Akşam viziti… Tam servisi devralmışken bir ses;
‘Doktor bey hemşire odasına gelir misiniz…?’
Gidiyorsunuz… İki arada bir derede… Sehpa üzerine açılmış açık büfe… Her an her şey olabilir… Dalın… O aç kalma ya da gecenin ilerleyen saatinde yemek bulamama korkusu var ya… Bitiriyor insanı…
…
Saat 24.00 civarı… Gün devrediyor… Bunalmışsınız… Gelen giden… Arayan soran… Tam bu sırada hasta bakıcı arıyor… Ya da yanınıza yaklaşarak: ‘Hocam işin bittiğinde personel odasına bekliyoruz…’
Gidiyorsunuz… Hani her acil servisin hamarat bir hasta bakıcısı olur ya… Bu da onlardan… Yemekhane ile arası iyi… Kantin ile arası iyi… Aynı zamanda gece yemek yapıp satan bir arkadaşı var…
Yine aynı korku, aynı stres, aynı heyecan…
Bu sırada epigastrium bölgenizde hafif bir şişkinlik hissediyorsunuz… O da ne… Götürmüşsünüz… Ortada yiyecek bir şey kalmamış…
O sırada hemşire hanımın sesi ile irkiliyorsunuz…
‘Doktor bey hastanın serumu bitmiş devam edecek miyiz…?’
Hemen servise dalıyorsunuz…
****
Saat sabaha karşı 04.00–05.00 civarı… Acil servisin bagsları arasında bir yerlerde kaybolmak üzeresiniz… Artık o siz değilsiniz… Korteks gitmiş… Bulbus ve pons ortalarda yok… Ne varsa Medulla Spinalis refleksi… O kadar…
En zayıf anınız… Tam bu sırada hastane polisi kulağınıza eğiliyor: ‘Hocam karşıda bir paçacı var ki sorma… Bu saatte harika paça yapıyor… İster misiniz?
Dedimya sadece medulla spinalis… En ilkel refleksler hemen onay veriyor…
Derken polis odasını kesif bir sarımsak kokusu alıyor… Olsun kimin umurunda… Soda var mı soda…J
***
Ve sabah saati… Nöbeti devredeceksiniz… Gündüzcüler yeni yeni geliyorlar... Hepsi de uyku mahmuru…
Servisi toparlıyorsunuz… Hocadan izinsiz çaktırmadan takip ettiğiniz ya da diğer servis asistanları ile birbirinizi idare etmek amacı ile tuttuğunuz hastaları apar topar polikliniklere ya da evlerine gönderiyorsunuz…
Vizit bitiyor… Artık siz de bitmişsiniz… Tam çıkacaksınız… Gündüzcü sesleniyor…’Abi taze poğaca aldım… Bu pastane yeni açıldı… Harika… Mutlaka yemelisiniz…
‘Yattı balık yan gider getir yiyelim…’
…
Ve mutlu son evdesiniz… Tek hayaliniz var… Bir yorgan bir yastık ve 3–5 remlik uyku…
Kapı açılıyor… İçeri giriyorsunuz… Eşiniz size kahvaltı hazırlamış…LJ
Sıkıysa yemeyin…
Afiyet olsun… Şifa olsun… Löb löb et olsun…
Sonuç mu…? Söyledik ya 75 den 98’e…
Her şey… Vatan için…