Bugünkü yazının acil servislerle alakası yok. Haddizatında hekimlik kimliğim ile de ilgili değil. Daha çok akademik kimliğim ön planda. Bu nedenle bazı arkadaşlarımızı ilgilendirmiyor-muş gibi görünebilir. Ancak hem üniversitelerin hali ve geleceği, hem de belki ülke gündemi ile ilgili olabilir.
1994 yılında Ankara Üniversitesi’nden mezun olup Erciyes Üniversitesi’nde ihtisasa başladık. 1999 yılında bu süreci tamamlayıp uzman olduk. Aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya devam ettik. Bir süre sonra günün gelişen şartlarından dolayı halen çalışmakta olduğum Gaziantep Üniversitesi’nde çalışmaya başladım. Yani fiili olarak 13–14 yıldır bir eğitimci ve akademisyen olarak (kendi çapımda) hizmet vermeye çalışıyorum.
Bu süre içinde üniversiteler için gördüğüm önemli bir durumu tespit etmek istiyorum.
REKTÖRLÜK SEÇİMLERİ…
Evet… Sürecin nasıl işlediğini birçok arkadaşımız biliyor… Dört yılda bir seçim yapılıyor. Her adayın iki dönem rektörlük yapma hakkı –ya da şansı- var. Çoğu kere de bir dönem rektörlük yapan bir aday ikinci dönem de yapmak istiyor (Daha kendi isteği ile çekilenini görmedim…). İkinci seçimi kendisi için bir güvenoyu olarak algılıyor…
Bu seçimi şöyle bir gözden geçirmek gerekir. Çünkü bu haddizatında bir seçim değil.
Hatırlar mısınız bilmem 2009 belediye başkanlığı seçimlerinde Sinop’ta (Şehir ve yılı yanlış hatırlıyorsam kusura bakmayın.) oylar üç defa sayılmıştı. Yaklaşık bir haftalık tekrar tekrar sayımların ardından (bir) oy farkla bir parti seçimi kazandı. Evet, bu bir seçim. Çobanın da balıkçının da öğretmenin de imamında, ev hanımının da profesöründe bir oyu var.
*******
Gelin sizinle bir rektörlük seçimini analiz edelim. Efendim seçim yapılıyor. İlk altı aday (altının altında olursa seçim iptal ediliyor.) YÖK’e gidiyor. YÖK gerekli kulis ve istihbarat çalışmalarını yapıp memleket ve millet menfaati için uygun gördüğü üç ismi (kaç oy aldığı önemli değil) Cumhurbaşkanlığı makamına arz ediyor. Cumhurbaşkanlığı makamı da takdir yetkisini kullanıp uygun gördüğü bir ismi rektör olarak atıyor. Hayırlı olsun…
Bu arada en çok oy alan aday en geride kalabiliyor. Çoğu kere bir adayın kendisine oy vermesi bile rektör olması için yeterli olabiliyor (Nitekim zamanında oldu da)…
Diyeceksiniz ki olsun…Sanane…Kaşınıyor musun…Senin derdin ne…?
Derdim yok. Herhangi bir beklentim de yok… Ancak sıkıntılarım var. Neler mi…? Sayayım…
1-Seçime bir yıl kala birçok iş askıya alınıyor… Tüm işler seçime endeksleniyor… Ta ki seçimden bir yıl sonraya kadar üniversiteler normalleşemiyor…
2-Rektör adayları seçmenlerden ziyade başka yerlerde kulis çalışmaları yapıyorlar…
3-Üniversitelerde ciddi kamplaşmalar meydana geliyor… Haddizatında mevcut sistem bir SEÇİM DEĞİL SAYIMDIR…
4-İlk dönem daha yumuşak olan icraatlar ikinci dönem daha da sertleşebiliyor…
5-Yemekhanede insanlar birbirlerinin masasına oturmuyor…
6-Rutin işlerde aksamalar meydana geliyor…
7-Öğretim üyeleri çoğu kez her rektör adayına söz vermek zorunda bırakılıyor…
8-Haddizatında profesör olmadan bu konulara girmek cesaret istiyor (Neme lazım atanamam falan…)
9-Adaylar kendilerine yakışmayan bel altı seçim stratejileri seçebiliyorlar…
10-Seçimlerin hemen ardından tüm adaylar check-listler ile kimlerden oy alıp kimlerden alamadıklarını listeliyorlar. Malum 4+4 (Bugünlerde moda… Canım çekti ben de yazdım…) yıllık sürede strateji belirlemede gerekli olacak. En azından (tırnak içinde) dostunu düşmanını belirliyor…
Daha çok var. Ancak on neden yeter.
*******
Ne diyeyim iş ciddi. Bir koltuk… Altı aday… Hali ile bazen itiş kakışlar yaşanıyor…
Bu bağlamda Rektör adayları sonu –cı, -ci, -cü ile biten başlıklar altında öğretim üyelerini yatay ve dikey çarşaf listelerde sınıflıyorlar (Hangi satır ya da sütuna gireceğinize de onlar karar veriyorlar. Bir daha da çıkamıyorsunuz…).
*******
Sayın Cumhurbaşkanı’ma arz-u halimdir:
Bize yardım edin… Elimizden tutun… Bu işi düzeltin… Bizler orta halli kendi çapında işinde gücünde sıradan öğretim üyeleriyiz… Hastasına bakan, asistan yetiştiren, derslerini anlatan, kendi çapında bilimsel kaygıları olan: evine ekmek parası götürmekten başka hiç bir hedefi olmayan insanlarız… Bu sayımı seçim haline getirmenin mutlaka bir yolu vardır…